Edebiyat Atölyesi Dergisi ile Bodrum Belediyesi birlikte harika bir işe imza atıp sanat dolu bir program organize etmişler. Dün akşam kendimi ite ite Şükrü Erbaş’ı canlı dinlemeye gittim. İyi ki de gitmişim.
Ben iflah olmaz bir roman okuruyum, öyküye bile mesafeli dururum. Şiir -dün gece de anladığım üzere- bana o kadar yoğun geliyor ki çarpıyor beni, dağıtıyor. Romandaki boşluklar, kendimi toplamak için bana fırsat veriyor ama şiirde saf edebiyat saf, anlam var. Kardeşimin paylaştığı bazı şiirler ve romanlardaki epigraflar (Türkçesi alınlık mı oluyor?) sayesinde şiiri merak etmeye başladım. Didem Madak, Nazım Hikmet, Gülten Akın kitaplarının kitaplığıma dahil olması da son aylarda oldu.
Şükrü Erbaş’ı şahane bir eylül akşamında, melisa kokuları eşliğinde merakla dinledim . Söyleşi konusunda tecrübeli olduğu belli, ilk 15 dk şiir-şair üzerine konuşacağını, sonra yeni kitabından şiirler okuyacağını, en sonunda bizlerle soru cevap yapacağını baştan belirtti. Hatırladığım kadarıyla şunları söyledi:
-Elimde olsa dört yıllık bir Şiir Okulu kurardım; İlk yıl Yunus Emre, ikinci yıl Pir Sultan Abdal, üçüncü yıl Karacaoğlan, dördüncü yıl Nazım Hikmet okuturdum. Bu dört isim Türkçe’yi en iyi kullanan şairlerdir. (Maalesef Nazım dışındaki üçünün de sadece ismini biliyorum)
-Bir imza gününde lise öğrencisi bir çocuk boynuma sarıldı ve dedi ki ”Sen bizim evde olanları nereden biliyorsun?”
-Bir ülkedeki bütün evlerin bütün pencerelerini açtırabilecek tek şey ortak bir kederdir. (Alıntıymış)
-Bin insanın yarattığı tahribatı tek bir insan tedavi edebilir.
-Artık kimse karşısındakinin gözünün içine bakmıyor. Oysa insan gözü sihirli bir aynadır. (Moby Dick’de Kaptan Ahab’ın aylarca denizde kaldıktan sonra ”Nasıl da hasretim bir insanın gözlerine bakmaya” dediğini anlattı.)
-Ölene kadar devrimci ve şairim.
-Şiir okuyan insan mutsuzdur, yalnızdır ama dünyanın iyiliği için bu verimli bir yalnızlık ve mutsuzluktur.
-Her büyük şair bütün hayatı boyunca hep aynı şiiri yazar.
-Nazım bir şiir dehasıdır.
-Şiir, dil içinde dil yaratmaktır.
-Bir büyük şair ile aynı çağda yaşasaydım bu Karacaoğlan olurdu.
-Sanatın tüketicisi de eserin bir parçasıdır. Bir şiiri, şarkıyı, tabloyu anlamaya çalışarak, hissederek okuyan-dinleyen- gören her insan o esere katkıda bulunmuştur. (Burada kendimle gurur duydum)
Daha pek çok şey söyledi elbette ama bitişi Neşet Ertaş’ın su sözü ile yaptı:
“Beni deyip geldiniz, basıp geldiğiniz yollarda benim yüzüm serili”
(Şükrü Erbaş, ne güzel bir yazı yazmış Neşet Usta ile ilgili.. Mutlaka okuyun.)
İşte böyle…Yine kendimizden geçtiğimiz güzel bir geceydi.. İyi ki sanatın her türü var.