Çocuklu hayatın bambaşka bir terminolojisi var diyorum herkese , gün geçtikçe bu inancım kuvvetleniyor..Hamilelerle konuşurken kullandığım ”sling,TFK,Bugaboo,meme kalkanı,göğüs pompası,kanguru ” gibi kelimeler bekar veya çocuksuzlara bişey ifade etmeyecek örneğin ya da iki yaşından küçük çocuğu olanlar ”Waldorf,Montessori,Reggio” deyince şöyle bir duracak.Bizim evde bu aralar ikinci grup kelimeler revaçta.Malum oğlan kreşe başlayacak, algıda seçicilikten veyahut yaşıt çocukları olan anneleri takip ettiğimden hangi blogu açsam bir Montessori -Waldorf tantanasıdır gidiyor.
Bu işi önemsiyorum çünkü kendimi de eğitim sisteminin bir ”zayiatı” olarak görmekteyim.Dışardan bakıldığında zoru başaran ,iyi bir üniversitede okuyan biriyim.Çocukluğum hep ”çok çalışkan,çok başarılı” etiketinin gölgesinde geçti.Büyüdüm,meslek sahibi oldum ama içimde bir eksiklik duygusu var,şu anda yaptığım iş ”yapabildiğim en iyi şey ” değil ; bunu hissetmek beni huzursuz ediyor.
En eski resimlerimde bile hep düşünceli görüyorum kendimi , delicesine mutlu olduğum anlar var mıydı ,var mı hala bilmiyorum ama kendimi kaybettiğim ,saatin hiç farkında olmadığım iki şey var ; birincisi kesinlikle sürükleyici bir kitap okumak ; o kadar ki 750 sayfalık kitabı bir gecede çok rahat bitirebilirim ; arabada,vapurda,seminerde okur bitiririm gerekirse ve aynı kitabı defalarca okuyabilirim .İnsanlar buna hep çok şaşırır,sonunu biliyorsam niye okuyormuşum?Mesele son değildir ki mesele cümlelerdir,yazının ve kelimelerin büyüsüdür..Elif Şafak’ın Mahrem’inde geçen ”çocukluğun arka bahçesi vişne ekşisi tadındadır” , ”…hayatın elmas yalnızlığı…” gibi sayısız cümleyi her okuduğumda ürperirim örneğin..Ahmet Altan’ın İsyan Günlerinde Aşk’ını , Murathan’ın Üç Aynalı Kırk Oda’sını ezbere bilirim neredeyse..
Saati unuttuğum ikinci şey ise aynı frekansta olduğum biri ile konuşmaktır , dakikalar geçsin istemem,ayrılma anı yaklaştıkça üzülürüm..O sohbet her an olmaz çünkü geniş vakit ister ve bazen ne yaparsan yap aynı frekansı yakalayamazsın ruh denen o esrarengiz coğrafyada..
Bu iki eylemi kapsayan nasıl bir iş yapabilirdim bilmesem de merak etmeyi bırakamıyorum.Yaş 35 de olsa bırakmak istemiyorum ,istesem de bırakabileceğimi sanmıyorum!!
Benim ütopyam çocuklarımızın ”en iyi yaptıkları” neyse onu meslek edindirmeyi hedefleyen bir eğitim sistemi.Tabi ki bu çok bileşenli bir denklem ; evde olanlar okuldan daha önemli.Yine de herkesin farklı doğup aynı olmaya zorlandığı günümüz düzeninde bir terslik var,çok büyük bir terslik var.Dijital çağda artık bu sistem yürümüyor ve vahim olan yürümediğini size kimse değil iç sesiniz söylüyor.
Farkındalığın lanetine inanıyorum bazen ,çocukları ”Eti senin kemiği benim” diyip öğretmene teslim edebilen eski kuşak velilerin o inancını,saflığını kıskanıyorum; bu da ayrı bir konu.
görsel, mart 2014, patika
Kategori:
Günlük