İmzalı ilk Mungan’ım şerefine içtiğim Türk kahvesi |
Murathan Mungan’la ilk tanışmam ne zamandı hatırlamıyorum. Üniversitenin son yıllarında bir yaz tatilinde babaannemlere giden yol üzerinde bir eve uğramıştık. Nedendi, nasıldı hiç aklımda yok. Eski usul bir vitrinde Üç Aynalı Kırk Oda kitabına rastlayıp ödünç almıştım ve …Allah’ım o nasıl bir dil, nasıl metaforlar, nasıl güçlü bir anlatım..Çarpılmıştım.
Sonra nişanlı iken bir kez Hatay’a gitmiştim, hemen Cedidiye camisinin karşısında Fatih kırtasiye vardı, ordan Yüksek Topuklar’ı almış ve gidene kadar okumuştum..
Nerden baksan 15 yıldır tanıdığım Mungan’ın bu iki kitabı ve Kağıttan Kaplanlar Masalı (kıymetli dostum Erdal’la ilişkilendirerek okurum hep) isimli hikayesi çok değerli benim için..
Kitap elime geçeli bir-iki hafta olduysa da başka kitaplar okuduğumdan ve hemen bitirmek istemediğimden iki gün önce okumaya başladım. Cumartesi günü bakıcı kudurdukça kuduran , ota b.ka ağlayan çocuklarımı kendi evine götürünce (Kocaman bahçe, köpek, bir sürü ıvır zıvır, iki tane daha ergen erkek çocuk var onlarda) , 16:30 da kitabı elime alıp uzandım, çaylar-kahveler eşliğinde sekizde bitirdim.
Yazar Paranın Cinleri’nde de kendi hayatını anlatıyormuş, okumadım. Bu kitabı bir nevi oraya sığmayanlardan oluşturmuş. Kronolojik sıra ile kendine, ailesine hatta atalarına dair sahip olduğu her bilgiyi, fotoğrafı paylaşmaya çalışmış. Kendi bildikleri-duydukları bir tarafa başkalarından edindiği hatıralara yer vermiş. Ne kadar kırılgan olduğunu iliklerime kadar hissetttim. Bir öğretmeninin söylediği ”Sende iş var, yazmaya devam et” veya annesinin bir arkadaşının ”Yüzü, gözleri hala o kadar güzel mi o çocuğun” demesi onda ne kadar yer etmiş. İmza gününde 11 aylıkken çekilmiş bir fotoğrafının önüne konması ile nasıl ufak çaplı bir ağlama krizi yaşadığını, ”İsmail Mungan’ın oğlu”tanımlamasının ”Murathan Mungan’ın babası” na evrilmesinin onu nasıl gururlandırdığını (Bu arada babasından tek kuruş miras almamış,sahip olduğu her şeyi kaleminin ucu ile kazanmış), tıpkı annesi gibi bir kumaş satın alırken iki parmağı arasında yoklayıp ”Yeri iyi /kötü bunun” dediğini, teyzesinin aldığı ödüller vb haberleri içeren gazete kupürleri ile ondan para istemek için dava etmesinin kendisini nasıl yaraladığını uzun uzun anlatırken o kudretli yazarın ben gibi ete kemiğe büründüğünü hissettim.
Bittiğinde hissim şu ”Canım Murathan Mungan’ım. Keşke sana şöyle kocaman bir sarılsam.” Kanlı, canlı bir insan olduğunu, herkes gibi birçok şeye çok üzüldüğünü, yaşamının büyük kısmının anne-babası ve onlarla ilişkisi etrafında geçtiğini o kadar berrak bir anlatımla yazmış ki..Umarım bir gün onunla ayak üstü değil, şöyle uzun uzun konuşabildiğimiz bir ilişkimiz olur; tıpkı Yüksek Topuklar’daki Nermin’in yazar arkadaşı Sinan’la olduğu gibi. (Romanda en sevdiğim kısımlardan biridir.)
Murathan’ın dilinden Mardin yemekleri |
Memleketi Mardin’le ilgili tutkusu da epey yer kaplıyor kitapta. O güzelim eski Mardin’i onun kaleminden okumak ayrıca hoş. Yine Alman’ların yazdığı bir kitapta evinin resmini görünce epey sarsılmış, Günlerce o fotoğrafa bakmış. (2012 yılında ilk Mardin’e gittiğimde sanki Mardin’in her yerini biliyordum. Yazarla buluşmaya gidiyor gibi heyecanlanmıştım. Kendimce süslenmiştim bile.)
Altını çizdiğim çok yer oldu , birkaçını yazmak istiyorum:
”Galiba Cizre yakınlarında bir hocaya götürmüşlerdi beni. Bana dualar okumuş, serin soluğuyla yüzüme üflemişti. Bu kadar aklımda kalmasının bir nedeni de benim için söylediği bir sözdü. ‘Bu çocuğun dünyayla derdi olacak ama dünyanın da bu çocukla derdi olacak’ demişti.”
”Bir çocuğun kalbinin ne zaman kırıldığını büyükleri çoğu zaman bilemez. Ne kadar derinden kırıldığını da kendisi. Bunu ‘hissettiği’ şimşek çakımı kısa anlar yaşar belki ama ‘bilmesi’ yıllar alır. Yalnızca insanlar büyür, yaralar büyümez, yaralar çocuk kalır.”
”En öfkeli, en kavgalı, en kızgın olduğum zamanlarda bile aramızda hep o gün bana çilek almak için parmağındaki yüzüğü satan Haboş’un (annesi) ,gözümün önünden gitmeyen kumlu mantosunun, desenli eşarbının anısı dalgalandı. Bazı günlerin hatırı bütün bir ömre yayılır”