görsel şuradan |
”En iyiler ” listemde daima ilk beşte yer alan ”İsyan Günlerinde Aşk” da der ki Ahmet Altan:
–İnsan kendini kalabalıklar içinde tanır, yalnızken değil. —
Ben ki yalnızlıktan delice hoşlanırım. Geceleri ve erken sabahları som yalnızlık ve sessizliklerinden dolayı çok severim. Kendimi iyi tanıyorum sanırım ; oysa ne zaman insan içine çıksam değişiyor kendimle ilgili algım! Şaşırıyorum ,çok şaşırıyorum . Genlerim, aldığım kültür, büyüdüğüm aile bir yana, dürtüler ve zaaflar bir yana..Neyi eksik kalmışsa ruhun, yaş kaç fark etmeden hortluyor işte. Bu nedenle karşıyım bir şeyleri sürekli baskılamaya, yok saymaya, görmezden gelmeye.
Beni ”kurtaran” da yoldan çıkmaya yaklaştıran da kitaplar, tuhaf değil mi? Kendimden nefret edebilirdim ; bilmeseydim insan denen varlığın karanlık yüzünün de olduğunu. Tanrı’nın bile şeytanı yarattığını.
İnsan olmakta en zor yan kendini denetleyebilmek belki de. Kendini gözlemlemek, dışardan seyretmek. Yargılamak. Yanlışlarını unutmamak. Doğru ve yanlış arasındaki keskin sınırda dolaşırken hissedilen korku, endişe.
Yine de iyidir kalabalıklar. Yüzleştirir adamı kendisiyle hiç acımadan. Yeter ki kendine şefkatli davranmayı unutmasın insan.
______________________________________________________________________
İsyan Günlerinde Aşk demişken, hatırlamamak olmaz bu şahane satırları:
o karlı gecede bir mucize gerçekleşiyor, her erkeğin en derinlerinde, en karanlık kuytularında saklanan kadınsı kırılganlık, bütün zayıflıkları, güçsüzlükleri, çaresizlikleri, sevilme ve şefkat görme istekleri, sabırsızliKları, ihtiraslı beklentileriyle uyanıyor; hiçbir erkeğin içindeki kadınsı yanın kılavuzluğu olmadan geçemeyeceği, haritasını hiç kimsenin çıkarta-madığı, içinden geçenlerin geçtikleri yolları geçer geçmez unuttukları ve adına insanların aşk dediği o esrarengiz coğrafyaya doğru Ragıp Bey’i çekip götürüyordu.
Dilara Hanım, erkekleri etkileyip kendilerine bağlamayı bilen bütün kadınlar gibi kısa bir sürede Ragıp Bey’in içindeki, bütün erkeklerin âşık olmak için mutlaka uyanmasına ihtiyaç duydukları ve varlığının asla farkına varmadıkları kadınsı yanı uyandırmış, sevilme isteğini hareketlendirmişti.
Sadece birkaç saat içinde kaderi ve hayatı değişmiş, mutsuz ama huzurlu bir erkek, mutluluğu hayal eden huzursuz biri olmuştu.
Ve bu yazıya ilham veren paragraf:
Her insanın kendi kendisiyle ilişki kurabilmek için varlığına muhtaç bulunduğu, kendi yansımasını görebilmek için bir ayna gibi kullanmak zorunda olduğu başka insanlara, onların duygularına ve düşüncelerine artık ulaşamayacağını, böylece kendisiyle ilişkisini de kaybedeceğini, açık seçik sözcüklerle olmasa da bulanık duygu kıpırtılarryla hissediyor, yalnızca sevgilisini ve çocuklarını değil, kendisini de elinden kaçıracağından ürküyor-du.