Görsel şuradan |
”Uzun bir iç savaştı. Savaşmak için son derece haklı nedenleri olan her kesimden çok ölü verdik. Hepsi kendi ölülerimiz, ölenlerin hepsi biz! Kan gördük, çürümüş et kokladık, acının sesini duyduk. Savaşların en katmerlisi, en evlat acılısı, en derindeki bir iç savaştı bu …ve çok ama çok uzun sürmüştü.
Sevinenler vardı tabii. Silah tüccarları, uyuşturucu kaçakçıları, ve din-millet tacirleri.
Bak sana ne söyleyeceğim, genç ve sağlıklı bir insanın ölümü kurtuluş sanmasından daha kötü hiç bir şey ama hiçbir şey yoktur dünyada. Bunu sakın ama sakın unutma!
Yeryüzünün en zalim ve intikamcı yaratığının insan olduğuna bizzat şahit olanlar artık yalnızdır arkadaşım. İşte ben bu nedenle kimsesiz kaldım! ”
Sadece bu satırları bulmak için tekrar okudum Kumral Ada Mavi Tuna’yı.
Ada, Tuna ve Aras ‘la kaç yıl önce tanıştırdı beni Buket Uzuner , hatırlamıyorum. ”İki oğullu ailelerde , oğullardan biri daima kayıptır” diyen sevgili Murathan Mungan’ı haklı çıkaran bir öykü bu.
Tuna ve Aras iki erkek kardeş. Aras tam bir pırlanta, harika bir fiziği var, sporda başarılı, ağır ve oturaklı, duygusallıktan uzak, dersleri mükemmel. Eğitimli ya da eğitimsiz her ebeveynin hayalindeki erkek evlat işte. Tuna ise ufak tefek, kitap okumak ve hayal kurmaktan hoşlanan, kavgadan uzak duran, abisine hayran bir oğlancık. Memo ve Ay kitabındaki minik çocuğu hatırlatıyor bana.
Ada, ah Ada. O bir bal prenses. Çok ünlü iki sinema oyuncusunun biricik kızı. (Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’dan ilham almış Buket Uzuner. O kadar belli ki.) Dayısını çok seven Ada. onunla olmaya bayılıyor. Çocuk yapmamaya and içmiş, gerçek bir entelektüel olan dayı çocuklar için tam bir idol. (Dayı karakteri de birebir Atilla İlhan)
Tabi ki Aras ve Ada birbirlerine aşık oluyorlar. Tuna’ya ise onları izlemek düşüyor. Kıskançlık, gıpta, sevgi ve bazen de kızgınlıkla. Liseye başlayacakları yıl yaşanan trajedi ile Aras aralarından ayrılıyor. Ada yoğun bir depresyon sonrası yurt dışına okumaya gidiyor. Hem abisini hem Ada’yı kaybeden Tuna ise kendini derslerine ve ailesine veriyor. Yaşadıkları ağır kayıptan sonra babaları vefat edince yalnız kalan annesi ile ilgileniyor.
Ada, yıllarca Amerika’da yaşadıktan sonra ülkesine dönüyor. Biraz hüzünlü olsa da eski neşesine kavuşmuş, fotoğrafçı olmaya karar vermiş. Dönüşü şerefine verilen yemekte Tuna onun ayrı bir ev kiraladığını öğrenince bakın neler hissediyor:
”Donup kaldığımı anımsıyorum. Ada yeni bir yaşama başlamak için hazırdı ve yola çıkmıştı bile. Yerinde sayan, kararsız ve şaşkın bekleyen bendim. Ben hep bekliyordum. Kendimi beceriksiz ve işe yaramaz hissettim. Aptalın birisi olduğuma bininci kez karar verdim.”
Tuna, Ada’nın kuzeni olan , sessiz ve sakin Meriç tarafından bir şekilde evliliğe ikna ediliyor ve öğretmenliğe başlıyor. Aras’ın anısı, Ada’nın varlığı , annesi derken kendini bir iç savaşta buluyor ve her şey değişiyor.
Bugünlerde özellikle aklıma düştü bu kitap çünkü neler olduğunu algılayamadığım karanlık zamanlardan geçiyoruz. Her gün gencecik adamlar ölüyor. Benden 10 yaş küçüğü de var 15 yaş küçüğü de..Yıl 2015 ve hala kendimize düşmanlar yaratıyoruz sırf birileri öyle istiyor diye. Kimi bayrak demiş, kimi din, kimi ordu, demiş kimi etnik köken. Şu talihsiz coğrafyada yaşayan her ferdin ”kutsal” sayacağı bir şey tutuşturulmuş eline ki gün gelip savaşa ihtiyaç olduğunda tek yapılması gereken o kutsala dil uzatmak olsun. Hop sokağa. Al eline taşları sopaları saldır düşmanına. Sebep? Kutsalıma el sürdü. İyi de kardeşim insan yaşamından daha değerli ne var ki? El kadar bebelerin babası bu adamlar, her biri anasının kınalı kuzusu. Sen bu adamı hangi haklı gerekçe ile öldürebilirsin? Gelmeyelim bu oyuna ne olur..
Teoman’ın o nefis şarkısını bilir misiniz?
”Yüzme bilmeden
Daha deniz görmeden
Hiç güneşte yanmadan
Şimdi ölmek istemem
Bir kalbi sarmadan
Aşkı tatmadan daha
Onla sarhoş olmadan
Hiç sevişmeden daha
Şimdi ölmek istemem
Daha hiç gülmeden ”
Nokta.
TÜM YORUMLAR
Hayatımın kitabı diyebilirim bunun için. Hatta öyle ki bu kitap yüzünden Buket Uzuner’in diğer romanlarında aradığımı bulamadım. Bu kitap yüzünden Kuzguncuk’u hep merak ettim. Blogunda bu kitabı görmek ve o günlere gitmek çok iyi geldi.