Filmi beğendim. Gişe kaygısı ile yılın aşk filmi olarak lanse edildi her yerde ama alakası yok. Çıktıktan sonra epeyce etkisinden kurtulamadım. Tavsiye ediyorum. Başroller değil yan rollerin acayip iyi olduğu bir film olmuş. Senarist Ezel’in de senaristi imiş. Yine de senaryoda bir-iki nokta göze batıyordu. O kadar kusur kadı kızında da olur da diyebilirsiniz, saçmalığın daniskası da. Size kalmış. Boğucu kasaba ortamı, kasabalıların küçük dünyaları, aile kavramının karanlık yüzü , kadının annelikle büründüğü o yarı deli hal, insanların mutsuzluğa saplanıp kalmak konusundaki azmi, çekip gitmemekle kaybettikleri gibi pek çok alt başlık vardı filmde ve yönetmen işini çok iyi yapmıştı. Görüntü yönetmeni de tabi ki..
Havalar soğudu, sinema ve kitap mevsimi geldi. Bence bu filmi izleyin.
Gitmeyi düşünenler okumasın bundan sonrasını.
—————-spoiler———————————————————————————-
Çiçek üniversite sınavlarına hazırlanan, cici bir genç kız. Baskın bir karakter olduğunu daha ilk sahneden belli eden annesi ne derse onu yapıyor. Annesi istediği için tıp fakültesine girmeye çalışıyor. 18. doğum günü sabahı pastasını üflerken ”Lütfen artık bir şey olsun” dileğinde bulunuyor ve dersaneye gittiğinde (belki okul emin değilim) , kaza geçiren edebiyat öğretmeninin yerine yeni birinin geldiği haberini alıyor. Nejat İşler öğretmen Doğan rolünde içeri girer girmez gözünü Çiçek’e dikiyor ve bakakalıyor. Adını ,soyadını soruyor ve şöyle bi şaşırıyoruz.
Çiçek’in iki sınıf arkadaşı var, Sevil ve Ceylan. Rollerinde çok iyilerdi ikisi de. Tipik liseliler olarak hocayı işletelim muhabbetleri yapıyorlar vs. Sevil’in sevgilisi romantik bir evlenme teklifinde bulununca Çiçek gaza geliyor ve Doğan’ın kapısına dayanıyor. Arkadaşımın düğününde konuşma yapacağım, bir metin yazmak istiyorum, bana özel ders verin gibi saçma bahanelerle adamı sıkıştırıyor.
Adam her ne kadar reddetmeye çalışsa da ”İstemem, yan cebime koy ” gibi bir tavrı da var ve bu beni hem kızdıran hem şaşırtan bir şey oldu. ”Aşkı yaşamak lazım, anlatılmaz, sen hiç aşık oldun mu, kimseyi öptün mü” filan diyor Çiçek’e. Kızımız da bir heves mahallenin büfecisi ,bıçkın delikanlı (Harikalar yaratmıştı bu rolde) Kudret’i, dükkanı basıp öpüyor. Bunu da Doğan’a anlatıyor. Adam bakıyor ki kız saçmalayacak ders vermeyi kabul ediyor. Ondan sonrası biraz zorlama geldi bana. İşte başbaşa gezmeler, kırlarda çiçek yağmurları filan. Doğan hem rahatsız oluyor hem kendine engel olamıyor gibi yansıtılmış.
Derken bir gece olan oluyor. Kız çok mutlu, aşık ve sabah uyandığında adam yok! Deli gibi arıyor Doğan’ı, okula gittiğinde istifa etti diyorlar, evine gittiğinde bir ses kayıt cihazı buluyor ve adamın kendisini terk ettiğini anlıyor.
Sonrası derin bir depresyon. Anne Ülkü hanım hemen anlıyor bir şeyler döndüğünü, kızını sıkıştırıyor, kavgalar ediyorlar. Baba rolündeki İştar Gökseven, (ezik-kederli koca rolünde çok başarılıydı.) kızını korumaya çalışıyor fakat anne o kadar baskın ki esamesi okunmuyor. Çiçek babasına diyor ki: ”Annem beni neden sevmiyor? Bazen bana öyle bakıyor ki büyük bir hataymışım gibi” .
Sevil’in düğün gecesi , Çiçek hazırladığı konuşmayı okumak yerine ”Vazgeçtim” şarkısını söylüyor ve son anda Doğan’ın düğün salonundan çıktığını görüyoruz. Sadece biz değil anne Ülkü hanım da görüyor ve peşinden koşarak dışarı çıkıyor. Sanıyoruz ki kızının aşık olduğu adamın o olduğunu anladı veya gençken o da Doğan’a aşıktı çünkü ”İlk aşkın kim?” diye soruyor Çiçek ve cevap vermiyor Doğan.
Çiçek o gece iyice dağıtıyor, içiyor. Doğruca Kudret’in dükkana gidip bir şişe içki kapıyor ve gel benimle deyip Kudret’i çekiyor. Motorsiklete atlayıp yola düşüyorlar ve açık arazide birkaç kişinin içki içtiği bir yerde duruyorlar. Kudret sana hastayım minvalinde konuşmalar yapadursun Çiçek habire ağlıyor ve oğlan ayılıyor. ”Sen başkasına mı aşıksın?” deyip ortalığı ayağa kaldırıyor ve gerisin geri giderken Çiçek’le Doğan’ın beraber oldukları kulübede ışık görüyor kız. Durduruyor motoru, kapıya güm güm vuruyor ve Doğan’la karşılaşıyor. Bir sürü ağlama ve sitemden sonra yine sarmaş dolaş oluyorlar ve sabah mutlu mesut adamı yiyecek bir şeyler almaya gönderiyor Çiçek.
Doğan’ın eşyalarını toparlarken bir Türk filmi klasiği olarak kapalı bir kutu buluyor ( Pandora’nın kutusu!) ,kutunun içinden öyle bir şey çıkıyor ki kız şok geçiriyor ve doğruca eve giderek hayatı ile ilgili tüm acı gerçekleri öğreniyor. Ardından da bavulunu toplayıp basıp gidiyor. Bize de öylece jeneriğe bakmak kalıyor 🙂
——————————————————————————————————–
TÜM YORUMLAR
Nejat işler'in oyunculuğunu beğenmiyorum ve bana itici bir karakter geliyor. Bu yüzden arkadaş grubumun büyük ısrarı bile beni filme gitmeme yetmedi. Ama bu yazıdan sonra keşke gitseydim diyorum. Hala gidebilirim ama hevesim kaçtı bir kere 🙂
Açıklayıcı bir bilgi olmuş, çok teşekkürler.
Yorum için ben teşekkür ederim