Artık baskısı olmayan bu kitap hakkında söyleyecek çok şey var. İkinci el bulursanız kaçırmayın alın mutlaka, fazla varsa bana da alın hatta.
Yazarı, New York’da doğmuş. 30’lu yaşlarında Budizmle tanışmiş ve hayatının kalanını keşiş olarak geçirmiş, tabi uzun yıllar süren eğitimlerden sonra.
Kitap, Osho’nun kitapları gibi yazarın söyleşilerinden derlenmiş. Akıcı olsa da bazı noktalar biraz kopuk. Bana yoga öğretmenim ödünç verdi, kaybolmasın- başına bir şey gelmesin diyerek birazcık aceleyle okudum. Hadi bir özet geç derseniz şunları derim:
” Acıdan kaçıyor ve zevke koşuyoruz. Ne yaparsak yapalım tam bir rahatlama içinde olamıyoruz çünkü sabit bir kimlik anlayışına sahibiz (İyi bir anneyim, aylık şu kadar gelirim olmalı,mütevaziyim, zekiyim vb). Kimliğimiz hep sabit kalsın diye koşullar değişmesin , hastalık, kayıp, kötü sürprizler hiç olmasın istiyoruz. Oysa bu mümkün değil. Her an her şey değişim içinde. Hayat sürekli akan bir nehir gibi. O yüzden sabitlik olası değil. Acılarımızın kaynağı bunu ”olası” kılmak istememiz. Nehrin akışına direnmek, sağlam bir dala -kıyıya tutunmak istiyoruz. Hele ki 2000’li bu yıllarda mümkün değil. Nehrin tam ortasında, akışın içinde -ama yol arkadaşlarıyla- olmalıyız.
”Duygularımızı sadece bir duygu olarak kabul edip o duygunun uyandırdığı hikayeye kapılmamak lazım. Diyelim ki bir krizin eşiğindeyim. Örnek; dün akşam yoga dersim vardı. Teoride 18:00-19:00 arasında olacak ders gayet doğal olarak 15 dakika geç başladı ve toparlandım, çıktım diyene kadar da saat 19:30 oldu. Eşim ve çocuklar o 90 dakikayı civarda bir yerlerde geçirmiş ve çocuklar sürekli sağa sola koşturarak babalarını germiş. Yogadan gayet gevşemiş olarak çıkamadım zaten, bekliyorlar diye, bir de üstüne çocukların acıktık, markete gidelim gibi mızmızlanmaları başlayınca içimden acayip bir öfke dalgası yükseldi. Yani o doksan dakikada sinirle beni bekleyeceğine neden çocuklarla gidip yemek yemiyorsun. Haftada kendime ayırdığım sadece iki saatimin bir saatini neden böyle bir krize çeviriyorsun? O sırada içimden şöyle demeye çalıştım ”Öfkeliyim. Öfke duygusu beynimin içinde. Sıcak bir metal gibi beni yakıyor. Sadece bir duygu. Üzerine koyduğum bütün o düşüncelerle bir hikaye yazarsam , bütün akşamım öfke ile geçecek.” İşe yaradı, Bir şekilde duyguyu kabul ettiğinde duygu geçip gidiyor ama hikaye, duyguyu tıpkı oksijenin ateşi beslemesi gibi besliyor.”
Benim bu kitaptan aklımda kalan en önemli iki ders bu. Hiç bir şeye tutunma ve duygunu kabul et.
Alıntılarım şöyle:
” Daimi bir direniş halinde yaşamak ve esas durumumuz olan geçicilik ve değişimin aksini kanıtlamaya çalışmak yerine, kaçınılmaz muğlaklığımızla temasa geçmeli ve onu kucaklamalıyız. Sabit ve değişmez olduğumuzu düşünmek istemeyiz ama duygusal olarak buna son derece adanmışızdır. Sadece dayanaksız hissetmenin korkutucu ve tedirgin edici rahatsızlığını istemeyiz ama herhangi bir dayanaksızlık hissettiğimizde kendimizi kapatmamız gerekmez. Bunun yerine ona dönüp ‘Sabit zihinden kurtulmak , kapalı bir kalpten kurtulmak böyle bir duygu’ diyebiliriz.” s.29
” Eski kocamla ilgili bir rüya görmüş ve çok sinirlenmiştim. Uyandığımda bir gün önce yaşadığım bir olayı düşündüm ve tekrar sinirlendim. Dikkatimizi vermemiz gereken şey filmimizin içeriği değil projektördür. Acımızın kaynağı yazdığımız hikaye değildir; bu hikayeyi yazma eğilimimizdir. Kendimize acımak, kıskanmak, öfkelenmek gibi eğilimlerimiz, alışkanlık haline gelmiştir, çok iyi tanıdığımız bu duygusal tepkiler sürekli suladığımız ve beslediğimiz tohumlar gibidir. Ancak her durduğumuzda ve esas enerji ile anda kaldığımızda bu eğilimleri pekiştirmeyi bırakır ve kendimizi yeni olasılıklara açmaya başlarız.” s.26
” Düşüncelerden kurtulmak imkansızdır ama onları kötü adam ilan etmeniz gerekmez. Sadece onların ivmesini sekteye uğratma konusunda kendinizi eğitebilirsiniz. Bunları ”düşünce” olarak etiketleyin ve deneyiminizin dolaysızlığı ile kalın. s.27
” Kimlerden gerçekten hoşlanmıyor ve uzaklaşmalarını istiyorsunuz? Onlara müteşekkir olun: Onlar tam zamanında ortaya çıkarak dürüst kılan kişisel gurularınızdır. Kendinizi kapattığınızı, başınızı kuma gömdüğünüzü görmenize sebep olan baş belalarıdır.
” Küçük benmerkezci benliğimize, kim olduğumuza ya da neler yapabileceğimize dair sabit kanılara bağlılığımız azaldıkça, dünyayı olduğu gibi kabul etmekten de o kadar az korktuğumuzu görürürüz. Leonar Cohen’in yıllarca meditasyon yapmanın getirilerinden bahsederken dediği gibi ‘Ben ne kadar az varsam o kadar mutlu oldum” s.137
Not: İçindekiler sayfalarını özellikle koydum, büyüterek bakarsanız içeriğin oldukça dolu olduğunu görebilirsiniz ancak ele alınıp okunmadan özetlenebilecek bir kitap değil ne yazık ki..
Not: Bir önceki yazıda geçen Boulder isimli cennet kasabanın yazarın şu anda yaşadığı yer olması tesadüf mü?
TÜM YORUMLAR
Sinek Sekiz Yayınevi'nin kitaplarını bulmak gerçekten güç.Bazı kitaplarının yeniden baskıya gireceğini yazmıştı İrem Çağıl, umarım bu kitap da kendine yer bulur. Bu arada blogunuzun ismi de çok hoşuma gitti:))
Teşekkür ederim Beyza hanım, beklerim her zaman.
https://www.sineksekiz.com/urun/belirsizlik-ve-degisimle-birlikte-guzel-bir-hayat
Yazınız için teşekkür ederim ben de bu kitabı arıyorum ama henüz bulamadım sebebide basılmıyor olmasıymış şimdi sizden duydum
O dönem basılmıyordu, şimdi tekrar kontrol ettiniz mi?
Ben de yorum için teşekkür ederim, beklerim sık sık.