Eski normallere dönüyor muyuz ne? 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Eren halk oyunu oynayacak, Emre’ye 1 kasımda cadılar bayramı kostümü bulacağız. Ninjitsu başladı, Eren’in yemek için öğle arası gittiği bir yer var, ödemesini unutmamam gerekiyor. Vallahi seviniyorum, meğer en sıradan gördüğümüz şeyler bile elimizden alınınca ne kadar kıymetli oluyormuş .

Herhalde iki yıldır ayak basmadığımız sinemaya önceki hafta çocuklarla Luka için gittik. Film pek güzeldi, çocuklar büyüdüğü için sabırla izlediler ve çıktıktan sonra sohbet edip şimdi bir türlü hatırlayamadığım ünlü bir opera parçasını dinledik. (Hatırladım, Figaro 🙂 )
Dün ise Bond’un son filmi Ölmek İçin Zaman Yok’u izlemek için eşimle sinemaya gittik. En az dört-beş yıl olmuştur beraber gitmeyeli . Hafta içi olduğundan şahane bir şekilde salonda sadece biz vardık; ne mısır gürültüsü, ne konuşma mırıltısı, ne telefon ekranları.. Sadece biz, çift kişilik koltuklar ve kocaman bir salon 🙂 Çok güzeldi.
250 milyon dolar harcanan Daniel Craig’li son Bond filmi 160 dakika. Süre uzun ama sıkılmadan izleniyor. Film aslında pandemiden önce çekilmiş ancak gösterimi ertelenmiş.
Beğendim mi? Evet, elbette tatmin edici bir film; sinema ekranında izlemek ayrı güzel. Müzikler Hans Zimmer imzalı, yönetmen Fukunaga . Acayip bir emek, acayip bir para var ortada. Görsel olarak müthiş sahneler vardı; jenerik harikaydı, motorsiklet ve araba sahneleri, ilk beş dakikadaki buz tutmuş göl ve maskeli adamlı sahneler de öyle.

İtalya’nın Matera Kasabasında çekilen bölümü çok beğendim. Tıpkı 2016 yapımı Alec Baldwin- Demi Moore filmindeki Eze KÖYÜ gibi beni mest etti . Dünyada ne kadar güzel yerler var; biz buraları görebilecek miyiz yoksa on yıl sonra hala market sepeti doldurma derdinde mi olacağız ?


Köyün ismini her şekilde her platformda aradım ama bulamadım ve sonunda aklıma geliverdi. Aklımı seveyim.
Kostüm kısmı beni çok mutlu etmedi. Yıllar önce izlediğim diğer Bond filmi Spectre’de Daniel Abimiz her sahnede ışıldıyordu, bu sefer o duyguyu hissedemedim. Biraz yaşlanmış ve özensiz göstermek istediler belki de bilemiyorum.


Ama…Çok sıkıldığım ve çok eleştirdiğim bir şey var ki yazmazsam olmaz. Arkadaşlar, İngiliz ve Amerikan sinemasında konusu virüsle mücadele olmayan bir yapım izlemek bir gün mümkün olacak mı? Hangi dev bütçeli filme bakarsak bakalım sanki bütün konular bitmiş sadece bir Rus bilim adamının – bu da hiç değişmiyor- ürettiği olağanüstü tehlikeli bir virüs dünyayı yok edecek ve ajanlarımızın işi de bu planı bozmak. 250 milyon dolar harcadığınız film için bulabildiğiniz senaryo bu mu? Yetti artık, içimiz dışımız ölümcül virüs oldu.
Sonuç olarak izleyin bence. Sinemada olmanın tadını çıkarın, mısırınızı alın (kimseyi rahatsız etmeden yiyin), 10 dakikalık arada bilmiş bilmiş konuşun.
Erkan Can ustamızın dediği gibi :
” Sinemadır, iyidir. ”