Kitlelere mal olmadan önceki Elif Şafak’ı bilir misiniz? Henüz 30’lu yaşlarının başlarında bekar bir kadın yazar olarak beni büyülemiş, ışığa koşan pervaneler gibi her kitapçıda kitaplarına doğru çekilir olmuştum. Bit Palas, Araf ve Mahrem kitaplığımda hep gözdelerim oldular. Her birini sayısız kez okudum ezberledim. Kullandığı dil ,seçtiği kelimeler büyülüyordu beni .Örneğin :
“Zaten Keramet Mumî Keşke Memiş Efendi sık sık söylerdi: Erkek kısmının gemisi batsa batsa, gördüğü en parlak ışığı deniz feneri zannedip, dümeni sığ sulara kırmaktan ötürü batardı.”
Ayrıca yeri gelmişken söyleyeyim bloğumun ismini koyarken de onun Mahrem’inden esinlendim:)
Konuya fazla dalıp filme gidecek olanların iştahını kaçırmak niyetinde değilim , temel olarak bir aşk ve ihanet öyküsü.. Ekip 1920’lerin Amerika’sını , günah işlemedeki aşırılığı, ihtişamlı parti atmosferini (öyle partiler yapılıyor ki, filmde de dendiği gibi sanki sirkte hissediyorsunuz) ,anadan doğma ve sonradan olma zenginlik arasındaki farkları ve tabi ki esas kız Daisy’nin muhteşem elbiselerini (benim gibi paspallık sınırına yakın gezen bir hatun niye Vogue alır bilmem ama geçen sayısında bu kıyafetleri konu edinmişti) görmek için gönül rahatlığı ile gidilebilir..