Öyle bir çağda yaşıyoruz ki hangi coğrafyada olduğumuz farketmiyor artık. Acıması olmayan bir canavar gibi hayatımızı kuşatmış olan reklam ve pazarlama endüstrisi hepimizin yaşam tarzını aynılaştırmış gibi gelmiyor mu size de? Hindistan’da Tanzanya’da ya da Sibirya’da yaşamak bir şeyi değiştirmiyor .Aynı fabrikadan çıkmış gibi Zara, Mango, GAP giyiyor, Burger King’de karnımızı doyurup Starbucks’da kahve içiyoruz. Bu durumun iyiliğini-kötülüğünü tartışacak değilim. Gıda ve giyim endüstrisinin tekelleşmesi, sermayenin-paranın hep aynı havuzlarda toplanması , dev bir darphane gibi para basan bu kurumların iktidar tarafından kontrolünün mümkün olmaması hatta iktidar olmaları gibi başlıklar bir yana yerel olanın ortadan hızla kaybolması dikkatimi çekiyor. Herşeyin fabrikasyon olduğu bu çağda kişisel olan bana iyi geliyor.Bu rüya ev de bunlardan biri oldu. Sahiplerini yürekten kutluyorum.
Böyle mekanlarda zaman istirahate çekilmiş ,başımı döndüren akış hızı yavaşlamış hatta durmuş gibi geliyor bana. Canım sadece ama sadece durmak istiyor . Durmak, dinlenmek ,aklım erdi ereli kafamın içinde fır dönen tilkilerden azade huzurlu bir uykuya yatmak..
Böyle mekanlar iyi geliyor ruhuma ,sanki hayat yaşamaya daha bir değer oluyor .Eşyalar taşıdıkları onca hatıraya inat ağırlaşmamış aksine görmüş geçirmiş bir havaya bürünmüşler ve ” Biz kaç sahip değiştirdik hepsinin başka başka , kendilerince çok büyük kaygıları vardı ; şimdi yaşamıyorlar ,ölümün kollarında belki huzurlu belki huzursuz ama her koşulda kaygısız bir uykudalar.” diye fısıldıyorlar kulağıma. Gevşiyorum ,huzur denen o uzak ülke yakınıma geliyor.
Gerisini resimler anlatsın..