Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Susanno Tamarro

Mart 17, 2014
221
Views



Arkadaşımla sohbete dalmıştık, çocuklar zorlu bir mücadelenin ardından uyumuştu, kız kıza dertleşmenin muhteşem hazzı içinde hayatlarımız hakkında konuşuyorduk. Yakın zamanda bir seçim yapmıştı ; enine boyuna düşünmüş taşınmıştı ama yine de sonuçtan pek memnun değildi. Vazgeçtiklerinin değerini yeni farkediyordu sanki. Yepyeni bir yaşamı kucaklamak başlangıçta pek güzel bişey değildir ,herkes bilir. Konfor alanımızın dışına çıkarız, yeni bir işte yeni bir evde ilk günler hatta aylar zor geçer. Perdeler uymaz , ya sıcağa ya soğuğa çare bulamazsın, market uzaktadır , dolmuş geçmiyordur .. İş yerinde hep sohbetlerin dışında kalırsın ,herkese ”siz” diye hitap edersin, millet birbirine el-ense-tokat girişirken.. Onunki de böyle bir şeydi işte.   Onunla konuşurken  Aklıma düştü Susanna Tamaro’nun satırları.

 
‘Yoldaki kavşaklarda başka yaşamlarla karşılaşırsın, onları tanıyıp, tanımamak, derinine yaşamak ya da es geçmek yalnızca bir anlık karar sonucudur; bunu bilmesen de dümdüz ilerlemekle sağa sola sapmak söz konusu olduğunda genellikle senin varlığınla ve yanında olacak kişinin yazgısıyla oynanmaktadır.”
 
Yüreğinin Götürdüğü Yere Git ‘den alıntı bu cümle. İsminden dolayı vakti zamanında mesafeli durmuştum bu kitaba ; ergenler için yazılmış hissi uyandırıyordu. Okuyalı uzun zaman oldu, şu anda kitaplığımda mevcut değil.  Mutlaka edinmeliyim çünkü çok severek okumuştum . Akıp giden ,basit gibi görünse de derin anlamlar içeren çok güzel cümlelerle doluydu. Misal;
 
“Akmayan gözyaşları kalpte birikirler; zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi, kalbi tıkayıp felç ederler.”
 
Hatta yazar bir yerde yaptığı benzetmelerin hep mutfak ve ev işleriyle ilgili olduğunu yazıp kendiyle dalga geçiyordu. 
 
İlk gençlik yaşlarımda ve üniversitedeyken enine boyuna düşünmeden hareket etmemek gerektiğine inanırdım. Hani vardır ya sayfayı ikiye bölen bir çizgi çekersiniz, bir yana artıları bir yana eksileri yazarsınız.  . Pek çok seçim yaptım, nelerden vazgeçtiğimi düşünmeden. 40 yaşa doğru hızlıca ilerlediğimden galiba ara ara geçmişe bakıyorum ve  insanoğlunun çok aciz olduğuna kanaat getiriyorum. Çoğunlukla biyolojik dürtüler çizmiş hayatımın rotasını  , genlerimin elinde bir oyuncak olmuşum (itirafa gel) . Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum.  (Yazı bambaşka bir yere gidiyor bu arada).
 
Yürüdüğümüz yolun taşlarını kendimiz mi döşüyoruz yoksa önceden çizilmiş bir rotada mı yürüyoruz?  Eşimizi, işimizi seçerken esas motivasyonumuz nedir aslında? Çevrenin , ailenin rolü ne kadar? 
 
Bu satırlar  Adam Fawer’in inanılmaz kitabı Empati’den;  
 
Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz. Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece ‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın. 
 
Ürkütücü değil mi?Ne isteyeceğimizi kontrol edebiliyor muyuz sahiden? 
Kategori:
Kitap Yorumu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir