fotoğraf Elena Shumilova |
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ülkelerin birinde bir kral ve kraliçe yaşarmış. Birbirini çok severlermiş ama bir türlü çocukları olmazmış. Bu duruma çok üzülen kral ve kraliçenin evine bir gün ak sakallı bir ihtiyar konuk olmuş ve çocuk sahibi olmaları için onlara bir fikir vermiş. İhtiyarın dediğini yapan kraliçe dokuz ay sonra bir yılan doğurmuş. Evlat deyip bağırlarına bastıkları bu yılan evlenme çağına gelmiş ve gelin arayışları başlamış ancak gerdeğe girdiği her kız sabaha ölü bulunuyormuş.
Çok akıllı bir anne kızına şöyle demiş ”Tam kırk tane gömlek giyeceksin ve prens sana soyun dediğinde ‘Tamam ama sen de bir gömlek çıkaracaksın’ diyeceksin”. Bu şekilde kız bir gömlek çıkarmış, yılan bir gömlek çıkarmış, kırk gömlek de çıkınca yılan bir prense dönüşmüş ve sonsuza dek mutlu yaşamışlar.
Bu öykü pek sevdiğim Ahmet Altan’ın Tehlikeli Masallar kitabında geçer. Uzun zamandır elime almadığım bu kitabı bana ne mi hatırlattı? Tabi ki bir hayal kırıklığı..
Olay şöyle oldu: hararetli bir şekilde ”Empati” kitabı ve empatlardan bahsediyordum. İyi anlaştığımızı zannettiğim ve yanında rahat hissettiğim bir arkadaşım ”Bildiğin her şeyin yanlış olabileceğini düşündün mü hiç” dedi.
O an ve sonrasında epey üzüldüm. Ortada kötü niyet yoktu, incitme isteği yoktu, sorun paylaşmak istediğim çok şey olmasıydı. Karşımdaki bunu almak istiyor mu bakmadan, heybemde ne varsa döküyordum önüne..O bir tane bile gömleğini çıkarmaz hatta postlara sarınırken ben çırılçıplak ve savunmasız kalıveriyordum, tek bir cümle zehir gibi geliyordu bana bu yüzden. Bütün bunları o an düşünemedim, birkaç gün sonra başka birine anlatırken yılan prens masalı geldi aklıma ve gerisi.
Ah bu ben, kendimi nerelere vursam..Nedir bu konuşma arzusu? Sus işte kadın, hülyalı hülyalı uzaklara bak, içinde tut kelimelerini..Beni etkileyen bir şey okuduğumda ya da izlediğimde onu mutlaka aktarmak istiyorum anlayabilecek birilerine, ayrıca elimde olmuyor çoğu zaman, farkında bile olmadan sıralıyorum kitaplardan aklımda kalanları. Güzellikten bahsettik örneğin az önce, ilk aklıma gelen ”Güzellik sadece yanlış erkekleri çeken bir baldır” cümlesi , nerede okuduğumu hatırlamasam da. Egomu tatmin etmek ”Çok da iyi okurum” tripleri yapmak değil arzum, anlatmak, yeni bir şeylerin ortaya çıkışına aracılık etmek. Peki bu kırılganlık niye? Bu kadar çabuk yıkılmak, kendinden, ”sevilebilirliğinden” şüpheye düşmek niye?
İçimde, çok derinde bir yerde cevapları biliyorum.Bu kadar okumanın en büyük kazancı da bu galiba ,bedeli de işte o çıplaklık duygusu..
”Ne zaman içime biraz fazla baksam, yükseklik korkum depreşir” diyen Murathan’ıma selam olsun.