Stajer.
Sağda solda pek övülen Stajer’i bir fırsat bulup izledik önceki akşam. Klişe mi? Aslında pek değil. Konu her yerde yazıyor, anlatmaya gerek yok. Benim aklımda kalanlar şöyle:
-Robert De Niro acayip yaşlanmış! Gerçek yaşı da 72 imiş.
-Hollywood’un bize kakaladığı hayatlar ne kadar sahici bilemiyorum ama Benjamin karakteri çok güzel kurgulanmıştı (Robert De Niro’nun rolü). Eşini kaybetmiş, olgunluğun doruklarında, tertipli, düzgün bir adam olarak bende ”Keşke etrafımda böyle tek bir kişi” olsa düşüncesi oluşturdu. Onlarca kravat, pırıl pırıl takımlar, yerli yerinde bir ev çok hoştu.
– Keşke hepimiz böyle yaşlanabilsek. Depresyona düşmeden, her gün traş olma ve beğenmediğin insanlara hayır diyebilme azmini kaybetmeden..Etrafımızdaki gençler için birer ikon olabilsek. İşyerindeki çocukların ”Her gün mü traş oluyorsun? Sahiden mi? ” şeklindeki şaşkınlıkları ne kadar anlamlıydı.
– Evet, ben de etrafımda takım giyen, belki ağlarım diye yakasında veya cebinde kumaş mendil taşıyan, beni dinleyen, sadece kritik anlarda isabetli yorumlar yapıp onun dışında az konuşan, çocuklarıma arkadaş olabilecek yaşlı bir erkek olmasını şiddetle arzu ederdim.
Gerçek olamayacak kadar kusursuz bir resim değil mi? Kadındaki zerafet , elbisenin duruşu, saçlar..50’yi geçen herkesin ”ununu elemiş” kabul edildiği kültürümüze ne kadar ters.
Bu da bonus |
Çok Pişmiş:
Yine bir blogda rastladığım filmi, itiraf ediyorum, Bradley’in gül yüzü hatırına izledim 🙂 Çok ünlüyken, alkol-uyuşturucu batağına batan şefimizin tekrar bir numara olma çabasını anlatıyor. Kurgu iyi. Görsellik güzel. Hoşça vakit geçirmek için ideal. Enfes yemek tabakları, harika sunumlar, göz yaşartıcı bir çaba, acayip bir hiyerarşi, herkesin tir tir titrediği bir komutan edasındaki şef..
Şu mutfak olayını ”seyretmeyi” çok seviyorum. İçinde olmayı pek değil. Tek bir ”buzdolabı temizleme seansı” beni hayattan soğutmaya yetiyor. Akan, kokan, çürüyen onca malzeme, sebze-meyve , süt-yoğurt , küflenen yemekler..Ayyy, yazarken bile içim şişti. Mümkünse ben böyle ekrandan, güzel güzel izleyeyim.
Terapist rolünde Emma Thompson çok tatlıydı. Şefe yaklaşımındaki sakinlik beni çok etkiledi. Ofisi, giysileri bana pek huzurlu geldi. Filmin finali de güzel ve anlamlıydı.
İftarlık Gazoz:
Muğla’nın Ula ilçesinde çekilen sahici bir ”Türk” filmi olmuş. Cem Yılmaz başrolde ne kadar iyiyse, oğlan çocuğu, annesi ve Hasan abi o kadar iyiydi. Genel olarak sıcak, güzel bir seyirlikti ama çok tekrar vardı ve gereksiz uzamıştı. Finaldeki drama ise yürek dayanmaz. O annenin yakasını-bağrını yırttığı sahnede kalbi sızlamayan insan değildir; net.
Bu sahneye hayatım boyunca güleceğim. Sadece Türk insanının anlayabileceği ”yedirme” olgusu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. ”Yi çoccum yi” diyen şu nine bizi gözümüzden yaş gelene kadar güldürdü.
Harikaydın güzel çocuk, Yılmaz Bayraktar. |
İyi seyirler dostlar 🙂