9 Eylülde Hasbihal

Eylül 9, 2017
317
Views

Geçen sene bugün ayın aydınlık yüzü bloguma elveda demiş, yola iki ayrı blogla devam etme kararımı eyleme geçirmiştim. Bugün tam bir yıl olmuş. Dananın kuyruğu gibi ne uzayıp ne kısaldı blog(lar) bu bir yılda. Yazılarım az okunuyor olsa da , yazma hevesimi düşüren bir şey değil bu. Ben her durumda yazarım gibi geliyor. İş olarak değil ihtiyaçtan yazıyorum çünkü. Yazmak nefes almanın, kendime yaklaşmanın en kolay yolu. Sonuçta yine dertleşmek için buraya geldim işte.

Ağustos başından beri hiç tadım yok. Mizaç itibariyle karamsar ve melankolik olduğumdan, üst üste birkaç aksilik yaşadım mı bana öyle geliyor ki kişisel tarihim koca bir düşüşten ibaret. Her düşüşün bir sonu olduğuna da inanamıyorum üstelik. Bazı düşüşler sonsuza dek sürebilir..

Mutlu olmayı bilmemek diye bir şey yok. Mutsuzsan mutsuzsundur, kimse durduk yere mutluyken mutsuz taklidi yapmaz. Şükretmekle mutlu olmak aynı şey değil. Şükredecek zibilyon tane şeyim var, farkındayım. Kendimi tam hissetmeme yetmiyor , işte bütün mesele.

Yirmili yaşlarda çok havalı görünen bazı şeylerin; mesela asi / entelektüel, kafası karışık/ bohem olmanın kırklarda gayet sevimsiz olduğunu biliyor musunuz? Yaşla çok ilgisi yok ama her ay ödenecek faturaların, kredin , kreş taksidin varsa kapitalizme ne kadar karşı olabilirsin? Ana-babanla, kocanla iletişimini destekleyen değil çıkmaza sokan bir şey haline geldiyse okudukların, sana ne faydası var ki? İşte bunlar hep 40 yaş bunalımı..

Nasıl oldu da yirmileri, otuzları bir çırpıda geçtik? İnanamıyorum. İnanamaya inanamaya yaşıyoruz. İncecik bir dala tutunup gözlerini kapatıyorsun ve altındaki uçurumu boş veriyorsun. Tuhaf değil mi? Herkes yapıyor diye sen de yapıyorsun. Diplomalar alıyor, sıkıntıdan isilik döktüğün derslere yüzlerce saatini veriyorsun, ne için? Sürüden ayrı düşmeyelim diye. İçimizde bir yer o korkuyu çok iyi biliyor: yalnızlık korkusunu.

Osho’nun bir cümlesine rastladım geçenlerde; takip ettiğim en gizemli blogların birinde: Düşünen yaşamıyordur demiş. Bu kadar iyi anlatılabilir mi? Hatta tam olarak şöyle:

“Yaşam üzerine düşünenler yaşamı kaçırırlar,çünkü düşünceler yalnızca geçmişte ya da gelecekte dolaşır; düşünce şimdide bulunmaz. Düşünce, ölümün yoldaşıdır. Bir başka deyişle düşünce ölüdür; içinde yaşam unsuru yoktur.” (s.27)


Bu durumda kendimi yaşamıyor sayıyorum.

Kategori:
Günlük

TÜM YORUMLAR

  • Gerçekten sürüden ayrılmamak için nelerimizi feda ediyoruz bir bilseniz. Gerek ellerimizden vazgeçiyoruz, hobilerimizden vazgeçiyoruz, sevdiğimiz şeyleri yapmaktan vazgeçiyoruz. Hayat sana kaç kere vazgeçme fırsatı tanır ki? Hayat çok sinsidir, fırsatınızı krize çevirebilir.

    Samet Tutal Eylül 12, 2017 11:09 pm Yanıtla
  • Mutluluğun dış etkenlere değil içsel bir nedene bağlı olduğuna inanıyorum ben de. Çünkü mutlu olunca hiç bir olumsuzluk engellemiyor. Mutsuzluk da öyle derinlerden gelen bir sebebi olmalı. Ancak farkettim ki bedensel yorgunluklar, hormonlar mutsuzluğu tetikliyor. Yoğunluktan vakit bulabilir misin bilmiyorum, kendine zaman ayırma, spor yapmak gibi şeyler iyi geliyor.

    GeCe Eylül 13, 2017 2:44 am Yanıtla
  • Aslında mutlu olmak öyle göründüğü kadar kolay bir şey değil. Yıllar yıllar önce Deepak Chopra'nın İstanbul'da verdiği bir seminere gitmiştim. Daha konuşmasının başlarında mutlu olmanın genetik bir şey olduğunu söyledi. Yani anan-baban mutluysa sen de mutlu oluyorsun. Annem hayatımda tanıdığım en mutsuz insandır. Hiç oh demez, hep of der. Düşün, tam da o esnada, adamın bunları söylediği an nelerin aklımdan geçtiğini. En büyük korkularımdan biri (Bu anlamda) annem gibi olmak. Düşüncelerimde, yaptıklarımda en dikkat ettiğim şey. Bazen kendimi tıpkı annem gibi söylenirken ve en gıcık kısmı da bu eylemin uzun uzadıya sürdürürken yakalıyorum. Kendime gelmeye çalışıyorum hemen çünkü mutsuzlukla değil mutlulukla yaşamak istiyorum. Ama dedikleri gibi de mutluluk insanın içinde mi yoksa bazı insanlar daha mı kolay mutlu oluyor bundan da haberim yok.
    Neyse Deepak amca, Mutlu olmak için meditasyon yapın demişti. Tek formül buymuş.
    Haberin olsun 🙂

    özlem öztürk Eylül 14, 2017 10:42 am Yanıtla
    • Yorumunuzu okudum sonra döndüm 'bu yorumu ben mi yazdım?' diye baktım. Genetik olarak çook şanssızım ben buna alıştım da aynı genetiği umarım kendi kızıma aktarmam 🙁 anne-kız ilişkim o kadar kötü ki beni en çok korkutan şey bunu tekrarlamak

      HuysuzKuzu Eylül 23, 2017 5:16 pm Yanıtla
  • O zaman ben de yaşamıyorum. Düşünce olmadan olmuyor ki. Yazıp rahatlıyorsan İnan okunması o kadar da sorun değil.

    cem kazan Eylül 14, 2017 7:41 pm Yanıtla
  • Yazınız gerçekten bana çok hitap etti.Bende 40 larıma yaklaşırken aynı hisler içindeyim.Geçenlerde okuduğum ufak bir alıntı bu aralar zaten karışık olan kafamı iyice karıştırdı.Herkesin gittiği yollardan gittim hala da gidiyorum ,artık daha az kullanılmış yoldan gitmek istiyorum ama bunu hiç öğrenmemişim,öğretmemişler….Bir şeyler yapmak lazım….

    annelik oyunlari Eylül 15, 2017 12:48 pm Yanıtla
  • Bloğun sayesinde yazıların sayasinde seni tanıdım, yen, kitaplar yazarlar tanıdım, kendimi tanıma yolunda aydınlandım…iyi ki yazıyorsun

    Ayşe'nin Kozası Eylül 20, 2017 3:40 pm Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir