Tek cümle ile Roma:
” Tıpkı hayat gibi.”
Çoğunlukla sıkıcı. Hiçbir şey olmuyor. Roma, Meksika’da üst-orta sınıfın yaşadığı bir mahalle. Doktor baba, kimyager anne. Dört çocuk. İki hizmetçi. Havlamaktan ve evin camlı kapılarla girilen garaj yoluna kaka yapmaktan başka işleri olmayan iki köpek. (Film boyunca öbek öbek kakaları gösterip durdular). Durgun, donuk bir anneanne.
Yönetmen pek ünlüymüş, Oscar’lıymış. Adam filmi dadısına ithaf etmiş. Hayatından bir kesiti anlatıyormuş Roma. Hiç konuşmayan en büyük oğul muydu acaba kendi çocukluğu? Yoksa en küçük mü? Yetişkin bir erkek olup, çocukları da olduktan sonra herhalde kadınların özellikle hizmetçilerin ne kadar ağır işçi olduklarını, buna rağmen dadılık ettikleri çocukları sahiden sevdiklerini fark edip aydınlanmış. (Buralar tamamen benim uydurmam)
İzlerken bir olay beklentiniz olmamalı. Bu bir sanat filmi. Nuri Bilge filmleri gibi. Olaylarla, aksiyonla değil duygularla ve sadece olanı olduğu gibi göstermekle ilgili. 120 dakika boyunca neredeyse hiç hareket yok. Doğum sahnesi, sokak savaşı sahnesi ve deprem sahnesi gibi birkaç sahnede irkiliyorsunuz. Kalanı tam bir sükunet. Hayatımızı darmadağın eden hadiselerin sessizce yaşandığı gerçek hayat gibi işte.
Hizmetçi Cleo hikayenin odağı gibi. Onun hayatını izliyoruz daha çok. Evi terk eden şerefsiz babanın ardından dağılan anneyi az görüyoruz. Neyse ki sonunda anne kendini topluyor, bir türlü garaj yoluna sokamadığı hantal ve gösterişli arabanın yerine küçük bir araba alıyor ve çocuklarını sahil kenarına tatile götürüyor. Orada söylüyor babalarının artık dönmeyeceğini. Bu haber sonrasında altısının birden üzgünce dondurma yemeleri, aynı anda yanı başlarında bir düğünün gerçekleşmesi gibi mideye taş oturtan sahneler var.
Eve döndüklerinde ev tamamen değişmiş. Bütün evi dolduran kitaplıklar, camlı vitrinler, babaya ait eşyalar gitmiş. Odalar değişmiş. Önce yadırgıyorlar, sonra yeni odaları sevinç sesleri eşliğinde keşfe çıkıyorlar. Çocuklar muzlu süt istiyor. Sanki onlar da biz seyirciler de hayatta istemediğimiz şeylerin de olacağını ama yaşamın her şeye rağmen devam edebileceğini anlıyor ve tuttuğumuz nefesi yavaşça bırakıp, içimizdeki umut kıpırtılarına şaşırarak bakıyoruz.
Başlıktaki cümle filmin içinde geçiyor. Büyük bir gruba dövüş sanatları dersi veren pek muhterem usta diyor ki ” Şimdi bir hareket göstericem. Şöyle zor, böyle zor vs” . Sonra, herkese komik ve çok kolay görünen bir duruş gösteriyor. Öğrenciler burun kıvırınca da ” Ne Bekliyordunuz? Uçmamı mı? Çok mu basit göründü? Bir deneyin o zaman ” diyor.
Hareketi Cleo dışında kimse yapamıyor.
İşte böyle bir film Roma.
Annenin söylediği gibi
” Biz kadınlar her zaman yalnızız..”
TÜM YORUMLAR
Harika analiz yapmısssınız kaleminize sağlık
Çok teşekkür 🙂
Herkesin dilinde bu film, izledikten sonra döneceğim okumaya 🙂
İzledin mi?
Merhaba. Yazılarınızı okudum. Bende bir blog açtım. Sizden de destek bekliyorum. İzleyici olarak katıldım. İyi Günleriniz Olsun..
Bakıyorum, kolay gelsin..
Sonunu çok iyi bağlamışsın. Henüz izlemedim ama hakkında okuduğum en öz, net yorum sanırım. Kısa zamanda izleyip ben de yazayım. 🙂
Sağolasın 🙂 İzledin mi?
Daha değil. 🙁
Çok güzel bir tanıtım olmuş Elif Hanım, emeğinize sağlık.
Teşekkürler, sayfanızda dolaşayım biraz.Bakalım, neler var hakkınızda? sevgiler