Bizim edebi kültürde alt başlık bilinci yok. Açmayan Tomurcuğun Romanı nedir yahu? Türkiye Cumhuriyetinin İlk Kadın Şairinin Romanı filan desenize şuna. En azından tarihe meraklılar alır okur. Bu haliyle bana tacize uğramış bir kadının hikayesini çağrıştırıyor. İsim buram buram dram kokuyor.
Şükufe Nihal hanım (Gerçekten de var olan, okumaya-öğrenmeye değer bir kadın kendisi) Osmanlı’nın çöküş yıllarında doğuyor ve cumhuriyetin ilan edildiği 1920’lerde en verimli çağında. Bir sürü şiiri ve romanı var. Kadınların toplum sahnesine çıkışına tanıklık ediyor. Kadının seçme ve seçilme hakkı onun önderliğinde kabul ediliyor. Bu değerli isimle ilgili yazılmış harika bir yazı buldum lütfen okuyun.
Kurgu iyi; yazarımız iyice yaşlanmış, huzur evinde kalıyor. Tek eğlencesi pencereden karşıdaki otobüs durağını izlemek. Durakta bekleyen genç bir kız ve erkeğin sevgili olacaklarını ümit ediyor.
Günlerden bir gün bir gazeteci onunla ropörtaja geliyor ve yaşlı kadın tüm geçmişi anlatmaya karar veriyor. Biz de merakla hikayeye dahil oluyoruz.
Hikayede Neler Var?
Başlangıç güzel . Şükufe’nin çocukluğu, Osmanlının acı yılları, savaşlar asker babanın ve ev hanımı annesinin tatlı tatlı atışmaları..Beyrut ve Şam yılları..İstanbul’a dönüş ve birkaç yıl sonra tekrar bir Arap ükesine gönderilen baba. Bu arada Şükufe büyümüş. Ufaktan şiirler yazıyor ve babası kızındaki yeteneği görüp onu şair ve yazar meclislerine kabul etmeye başlıyor. Henüz 14-15 yaşındaki körpe genç kız elbette bir adamın dikkatini çekiyor ve dergi yayıncısı olan adam Şükufe ‘nin babasını ikna ederek kızla evlenmeye talip oluyor.
Sonrası birkaç yıl mutsuz bir evlilik ve kucağında oğluyla Fen fakültesine başlayan Şükufe.
Yıllar geçiyor. Şükufe öğretmenliğe başlıyor. Kadın erkek eşitliğine kafayı takıyor. Artık tanınmış bir yazar ve şair. Orhan Veli mi dersin Nazım Hikmet mi? Halit Ziya Uşaklıgil mi? O altın çağın tüm önde gelenleri ile ahbap oluyor. Sonra Faruk Nafiz Çamlıbel’le hayalini bile kurmadığı bir mutluluğa kavuşuyor ama dönemin şartları ahlak anlayışı vs derken rüyası çabuk bitiyor.
Neleri Sevdim?
- Hayranı olduğumuz dev isimlerin özel yaşamlarını okuyabilmeyi
- Huzur evi ve geçmiş yaşamın paralel gitmesini
- Bol bol şiir içermesini
- Tarihsel yönünü
Neleri Sevmedim?
Şükufe hanımın iffet timsali hallerini. Hiç sevmediğim bir tavır. Kazık kadar oğlunun ruh haline dertlenmesini. Konu-komşu ne der mevzusuna takıntısını. Hiç yüzünden mutluluğa sırt dönmesini. Buyrun okuyun
O dönemler yani cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan toplumsal sarsıntıyı hayal edebiliyorum. Dünyayı peçenin arkasından izleyen kadınlar birden erkeklerle üniversiteye gitmeye balolarda dans etmeye başlıyor. Oy kullanıyor milletvekili oluyor. Kafalar karışık. Kocasını ancak gerdek öncesi gören kadınlar boşanıyor aşık oluyor. Elbette eski kafalar bir anda değişmiyor ama bana öyle geldi ki yazarın kendisi de ”Namusuma dil uzatanın alnını karışlarım” diyen tiplerden. Bir karakteri oluşturmak okuyucuyu karakterle bütünleştirmek her babayiğidin harcı değil. Keyif almadım çoğu zaman ve atlayarak okudum.
Çok uzatılmış bu kitap. İlk koca ve onun umutsuz arkadaşıyla olan karşılaşmalar konuşmalar saniyesi saniyesine anlatılmış. Gereksizdi.
Sonuç?
Neredeyse 100 yıl önce okuyan araştıran aydın kadın kimliği ile itaatkar sevimli ev hanımı kimliği arasında yaşadığı derin buhranla sonunda yapayalnız kalan bu değerli kadın çok daha iyi anlatılabilirdi. Yine de iyi ki okudum dediğim bir kitap oldu.
TÜM YORUMLAR
Eleştirinizde haklısınız. Kitabın ismi kadar alt başlığı da önemli.
Değil mi ama? Açmayan tomurcuk nedir ? Şükufe Nihal’in hayatı bile dese daha çok ilgimi çekerdi.
Aslında şairi tanımak açısından güzel bir okuma olmuş gibi ama o alt başlık ne gerçekten öyle :/ Yazarın başka kitaplarını okumuştum, konuyu fazla uzatmayı seviyor herhalde.
Sanıırm öyle. Her kitabı tuğla gibi. Demek ki ayrıntıları anlatmayı seviyor. Doğru taraftan bakmışsınız.