Dünya turumuzda bu ay Romanya’dayız. Doğu bloku ülkeleri diye bir tanımlama var; duymuşsunuzdur. Nedir, ne değildir pek bilmiyorum. Benim zihnimde gri, sönük, iç karartıcı bir atmosferde geçen, okurken yüreğimin daraldığı hikayelerin ülkeleri bunlar. Georgi Gospodinov’dan Hüznün Fiziği‘ni okurken ki hissiyatım: Bodrum katlarda yaşıyorlar, ekmek-yağ vb her şey karneyle satılıyor, yetişkinler ortada yok, çocuklar tek başlarına büyüyor vs. (Roman Bulgaristan’da geçiyordu.)

Bu kitap da böyle bir atmosfere sahip. Yazarın -herhalde ki otobiyografidir- 3-4 yaşlarından başlayarak büyüme yıllarını ıncığına cıncığına kadar hatırlamasına epey şaşırdım. Okul yıllarında kitap kurdu bir öğrenci olarak karamsar, mutsuz, bunalımlı nice anıyı okurken zorlanmadım desem yalan olur.

Şu kırmızı yaprakların güzelliği için çektim bu fotoğrafları:) Egede ekim ayı başka güzel.

Koskoca Carterescu, ”Edebiyat insanın kendisini anlatması için uygun bir araç değil” diyor.

”Dağılmakla tehdit edildiğimi hissediyorum:”


”Dayanılmaz nostaljik bir özlem küçük, mor bir alev halinde şimşek gibi çaktı midemde.”
Şükür ki kitap bölüm bölüm anlatılmış. Fazla zeki, küçük bir çocuğun olduğu bölüm ne kadar ilginçti ama ikizler başlıklı bölümde ne oldu da uzun uzun makyaj yapan, peruk takan, elbise giyen erkek ortadan kayboldu anlayamadım.
Tuhaf bir cazibesi olan, bir şekilde okuma arzusu duyuran bir eser olsa da okumasam bir şey kaybeder miydim? Maalesef cevabım hayır.

Rodos hatırası güzelim fincanım 3 kez kahve içemeden göze geldi. Elimden nasıl kaydı ise ortadan ikiye ayrıldı 🙁
Holden Kitap tarafından yeni baskısı yapılmış. Kapak şahane olmamış mı?




