Dün aldığım kararlar beni bugüne getirdi. Bugün aldığım kararlar da yarına taşıyacak. Ağırlığınca altın denirmiş ya eskiden ben ağırlığımın en az beş katı kişisel gelişim kitabı okudum; ortalama bir psikoloğun adını duymadığı kitapları altını çize çize hatmettim ve işte sonuç şu yukarıda yazdığım iki cümle.
Eylem, eylem, eylem. Eylem yoksa bir şey yok; atalar ne güzel özetlemiş:
” AYNASI İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ.”
İşin kötüsü öyle bir noktaya geldik ki bırak hayatımızı değiştirmeyi bir otobüs bileti almak bile büyük bir sinir harbi. Birkaç ay önce kararsızlık çok zorluyordu; o gün mü bugün mü, yapsak mı yapmasak mı? Düzce’de iken bir günlüğüne İstanbul’a gidip Bahar’la Pandeli Lokantası’na gidelim, Ortaköy’de dolaşalım demiştik, sonra hesap kitap yapınca zamanın yetmediğini açıkça gördüm ve kaç saat kafa yordum bu işe; her şeye rağmen yine de denesek mi diye. Hoş, denemiş olsaydık bugün pişman olur muyduk? Sanmıyorum.
Bugünlerde ise her şeyden önce ekonomi kımıldamamıza izin vermiyor. Benzinin litresi 20 küsur lira, uçağa binmek cesaret işi, kredi kartlarındaki harcamalar her ay şaşırtıyor; market, ufak tefek giyim vs.
Yine de ya geçmişte ya gelecekte yaşadığımı fark etmemi engellemiyor bütün bunlar. Mutlu olduğum anlarda gelecekte olabilecek iyi şeyleri düşünüyorum veya geçmişten güzel anları. Bugün ise bir rüya, adeta etrafında dolandığım bir arazi. Dikenli tellerle çevrili ve bir türlü içine giremiyorum. Girmek zorunda olduğum zamanlarda yani birden fazla kişinin bulunduğu ortamlarda ise kendimi hep biraz yabancı buluyorum. ”Bu ben miyim” diyorum içimden. Bu lafları ben mi söylüyorum, neden bu işi sürekli erteliyorum, bunun böyle olmaması lazım, neden kabul ediyorum bunu? Gerçekten bu insanlarla olmak istiyor muyum?
21 nisan perşembe ikindisinde sakince çay içerken telefonum çaldı; ertesi sabah Marmaris’e geçici görev yazılmış bana hem de bir haftalığına. O dakikadan beri içim dışım karmakarışık. Can havliyle aradığım meslektaşım sağolsun beni dava etmekten filan bahsedince ayarlarım iyice bozuldu. Ertesi sabah soluğu müdürlükte aldım ve şaşırtıcı bir şekilde empati yapabilen müdür vekili sayesinde moralim epeyce düzeldi ve akşamına geri döndüm hatta eski ekiple buluştum ve bana aldıkları pasta ile bir günde ne kadar farklı ruh hali varsa hepsini yaşamış oldum.

Sonrasında Marmaris macerası, yeni insanlar, bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışan biz akıllılar, sinir harpleri..Bir sürü kalp çarpıntısı.
Okumalar, yazmalar, düşünceler ; somut ne var bunlarda ? Çoğunlukla hiçbir şey. Eğitimli insanlarla dahi iletişim kuramıyorum, derdimi anlatamıyorum, pasif agresif davranış kalıbını kıramıyorum. Uykularım bozuk, keyfim yok, zihnim sisler içinde. Eylemsizlik- amaçsızlık doğuruyor aşırı düşünmek, bir tür kendini engelleme yöntemi ve bence en etkilisi.
44 yaş hediyesi olarak ”kendimden çok şey beklemeyi bırakmaya” niyet ediyorum.
Bir de bu güzel çiçekleri:


TÜM YORUMLAR
Nice yıllara Elif Hanım, sağlık -mutluluk ve iyi insanlarla..
Yeni yaşlarınız çok okumalı, yazmalı, gezmeli, aktiviteli ve huzur dolu olur inşallah. Bizde nasiplenip yazılarınızı okuruz.Sevgilerle…
Ayşe
çok teşekkür ederim, okuduğunuz için teşekkürler
Yeni yaşınızın istediğiniz, beklediğiniz, umut ettiğiniz tüm güzellikleri getirmesi dileklerimle..
İnşallah hep beraber güzel bir yıl olsun.
Nice güzel yıllarınız ve daha güzel farkındalıklarınız olsun dilerim.
Teşekkür ederim, sağ olun var olun.
Elif hanım, yeni yaşınızı canı gönülden kutlarım, iyiki varsınız.
Sevgili Aliye, teşekkürler.
Doğum günün kutlu olsun.Burçtaşız galiba. 17 Mayıs Boğayım.Şu sıralar yazsam benden de böyle bir yazı çıkar .Tek bir farkla belki, iş yerimde pasif agresif kalıplarımı yerle bir edebiliyorum.
Sağol, varol Gül. Senin de doğum günün kutlu olsun o zaman.
İş yerindeki durumunu kıskandım 🙂
Buna açıklama yazayım dedim🙂Deli olarak görülmeyi göze aldığım için kırabiliyorum snırım.selamlar sevgiler