Geçen hafta İmge’de rastladığım şu şarkı eşliğinde bu yazıyı okur musunuz?
Anlık arzular ve dürtülerle yaşamak iyi değil. Planlı olmamak, yarına Allah kerim kafası iyi değil. Plansız yaşayabilmek için ya paranın hesabını bilmeyecek kadar varlıklı ya da kendinden başkasını dert etmeyecek kadar sorumsuz olmak gerekiyor(muş).
Bu kadar çok şey düşünmek, her olasılığı hesap etmeye- zarar etmemeye çalışmak , illa da bir yol bulurum diye kafa patlatmak hem yorucu hem sonuçsuz kalmaya mahkum. Aslında sorumluluklardan kaçmak ve geçmişte olduğu gelecekte de gibi plansız programsız yaşayabilmek için kullanılan bir tür savunma biçimi. Davranış kalıbı. Disosiyatif bir hal.
Profesyonel anlamda disosiyasyon nedir bilmiyorum; kişinin yaşadığı hayatı sahiplenememesi, beş duyu ile algıladığı gerçek yaşamı sanki başkasınınmış gibi izlemesi, ”bir gün bir şey olacak ve yaşamaya başlayacağım ” inancıyla çok önemliler de dahil -hatta daha çok en önemli olanlar- kararlarını çok da düşünmeden, gelişine, rastlantılara bakarak alması; ben disosiyasyonu böyle tarif ediyorum.

Kırklı yaşları yarılamak üzereyken kendimde bulduğum hal aynı zamanda. Farkındalıkla üstesinden gelmek olası değil.
Çocuklar büyüyor, annem yaşlanıyor iyice, eşim yakın gözlüğü takıyor. Zaman kimsenin uyanıp da yaşamaya başlamasını beklemiyor. Yerleşemediğim evler, düzenleyemediğim gardroplar, yer bulamadığım kışlıklar-yazlıklar, nerede olduğunu bilmediğim eşyalar, takım olarak seremediğim nevresimler, duvarıma asamadığım mezuniyet resmim, çocukları serseme çeviren dijital dünya.. Birgün kendime gelirsem kaçta kaçı telafi edilebilir zararlar vermiş olacak?
Mercanlar, kırlentler, tepsiler , vazoya konan güller ve begonviller yeterlidir belki. Belki elimizden gelen budur. Fazlası hoş bir hayaldir.



TÜM YORUMLAR
Ne dediğini anlamadığım şarkının müziği ve bu yazı beni ağlattı. Aslında ağlatan onlar değil aynı dert, hayat koşturmasının üzerine eklenen anne yalnızlığı.
yaa, ben de çok yoğun bir hüzün hissediyorum Ayşe bu müziği duyduğumda..