Dünden kalanlar:
Konsere gidebildim. Canlı müzik her zaman güzel fakat repertuar çok yavaştı ve ses sisteminde bir sorun vardı ; sesler zayıf çıkıyordu. Önceki yıllardaki keyfi alamadım. Biraz erken çıkıp yol boyu yürüdüm. Yeni bir kafe açılmış, çok da hoş görünüyordu ve içerisi sıcacıktı. Bodrum’da kışın sıcak mekan bulmak zordur. Evlerde veya yeme içme yerlerinde genellikle ayaklarınız donar. Akşamın geç saatleri olmasına rağmen kalabalıktı. Fiyatlar uçuk; bir porsiyon profiterol 350 lira. 10 euro yapıyor; el insaf! O saatte bir şey yiyip içmiyorum zaten, biraz dinlenip kalktım.
Ruh halim:
Dağildım (Yine). Bu sabah yatakta gayet gevşek yatarken ve gün boyu hiçbir şey yapmayacak olmanın doyumsuz hazzını duyarken Emre odaya girdi ve 09.00’da veli toplantısı olduğunu haber verdi. Saat 08.58.Keşke hiç söylemeseydi. Keşke gitmeyebilecek kadar sağ duyulu olsaydım. Yeni okulda ilk veli toplantısı ve ben görev insanıyım. Sersem ve sinirli hissederek arabaya gitmişken eşim de geldi. Keşke gelmeseydi; benim gerilimimi elbette tolere edemeyip ”Biraz sakin mi olsan?” dedi. Sonrası yokuş aşağı. Israrla ilk domino taşını devirmemek için gereken ne varsa yapıyor veya söylüyor. Sonuç berbat. Kolumu kaldıracak enerjim olmadan gün boyu yattım , akşam üzeri kardeşimle konuşurken biraz canlandım. Ortalığı toplayıp 5 gündür yığılmış çöpleri kapının önüne koyabildim.
Şahane bir yağmur yağdı bugün. Şükürler olsun. Kısa bir süre elektrik kesildi. Neyse ki şu anda internet var. Bu evde altyapı işlerinden epey çekeceğiz gibi görünüyor.
Günün şarkısı:
Sağol varol, çok yaşa. Saçına ,sakalına, bıyığına ,tarzına ,her bir şeyine bayıldım Emre Fel. Amasya’nın bağrından kopup gelen bu genç adam
” Soluyor gönlün ellerimde” derken burnumun direği sızlıyor, hiç tahmin etmediğim bir yerlere gidiyor içim.
Günün izlencesi:
Bir haftadır internet yoktu. Bir de neden bilmiyorum her girişimde Netflix cihaz güncellemesi istiyor. Hesap eşimin adına. Onun mailine gelen bir şeye tıklaması gerekiyor vs. Hevesimi kaçırıyor bu nlar Önceki gün arkadaşlarla konuşurken bu ülkede en kolay şeyler içim bile aşırı yorulduğumuzu fark ettik -tekrar-. Mesela su içmek. Mesela doktor randevusu almak. İşte, ben de parasını çatır çatır ödediğimiz netflixe giremiyorum.
Bugün canım sıkkın olunca şunlara göz attım:
The Madness (Gerilim, çok az izledim)
Black Doves (Gene ingilizler gene casusluk)
Mama Retreat (15 dakikalık gebelikle ilgili gerilim?)
Tatsız bir cumartesi özetle. Yine de güzel bir resimle yazıyı bitireyim:

Dün geceki yürüyüşümde kendim çektim. Kuaför vitrini sanırım.
TÜM YORUMLAR
Bu Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü şehirlerde neden bu tarz yerlerde sıcacık oturulmaz ki, Antalya da aynı böyledir, üşüye üşüye otururdunuz bir cafeye, restorana gitseniz. Tamam kışı ılıman ama rutubet var yahu, üşütüyor.
Sayenizde Emre Fel’i ilk kez dinledim, fena değilmiş 🙂
Değil mi ama? Antalya da aynı demek ki