Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

Nisan 1, 2014
292
Views

Tek kelime ile : BÜYÜLEYİCİ !

Basit bir dille , su gibi berrak bir anlatımla enfes bir kitap yazmış Sabahattin Ali. Okurken çok mutlu oldum ve heyecanlandım.  Okumakta geç kaldığım için feci derecede üzüldüm. ”Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi” dediğim o kadar çok yer oldu ki..Şiddetle tavsiye ediyorum.

Bir bankada memur olan kahramanın, karşı masasında oturan Raif efendiyi tanımasının öyküsü bu güzel kitap. Raif efendi o kadar sünepe , o kadar sessiz ki herkes gibi onun da ilk tepkisi adamcağızı küçümsemek ve hor görmek oluyor başlangıçta. Oysa aylar geçip bazı hadiselere tanıklık ettikçe bambaşka bir Raif efendi ile karşılaşıyoruz.

Gençliğinde bir müddet Almanya’da yaşayan bu sessiz adam orda Maria Puder isimli ressamla olağandışı bir hikayenin içinde yer alıyor. Arka planda sürüp giden bir savaşın varlığı, arkadaşlıkla başlayan ilişkinin muhteşem bir dille tasvir edilmiş duyguları  ile kitap okuyucuyu kendine esir ediyor.

Buyrun bazı alıntılar:

Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini , herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için alaka ve merhamet göstermek isteriz”

”Buna rağmen mukavemet etmiyordum. Hayatımda hiç kimseye mukavemet etmeye alışmamıştım. Elimden gelen ancak kaçmaktı, onu da şimdi yapamazdım.”

”Garsonu çağırıp hesap gördüm. Birdenbire açılmış cesaretlenmiştim. Uzun yapraklı bir defterin üzerine birkaç rakam yazan adamın yüzüne” Saadetimi fark etmiyor musun a sersem” der gibi dik dik bakıyor , henüz salonu terk etmemiş olan müşterileri hatta orkestrayı , gülerek selamlamak için kuvvetli bir arzu duyuyordum. ” Ah minel aşk! Bu satırları yazarken o ”aşık olma” halinin daha güzel tasvir edilemeyeceğini fark ettim ey okuyucu.

” Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar , bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim.”

”Bir müddet sustuk. İkimiz de belli etmeden birbirimizi tetkik etmek istiyor ve bu sırada gözlerimiz karşılaşıverince ”gördüklerimden memnunum” demek isteyen tasvipkar bir gülümseme ile bakışmakta devam ediyorduk.”

” İçimde ona karşı tarifi imkansız bir şefkat vardı. Yatağında nasıl uzandığını, nasıl ağır ağır nefes aldığını, saçlarının yastığa nasıl serildiğini tasavvur ediyor ve hayatta bu manzarayı görmekten daha büyük bir saadet olamayacağını düşünüyordum.” 

Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı ama bir çoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi.Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzüm bile görmeden meydana çıkıyordu..Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor ,ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için herşeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu.

Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Ona söyleyecek ne kadar çok şeylerim vardı..Bunların, bütün ömrümce konuşsam bitmeyeceğini sanıyordum. Çünkü bütün ömrümce susmuş , zihnimden geçen her şey için ” Adam sen de, söyleyip ne olacak sanki?” demiştim.”

”Beni kemiren sadece büyük bir yalnızlık hissiydi ve gene bu yalnızlığın tesiri ile , bana yakın olduğunu anladığım bir insana karşı birçok noktalarda kendimi aldatmaya hazırdım”

Aşkın her halini özleyenlere özellikle tavsiye ederim.

Keyifli okumalar..

Kategori:
Kitap Yorumu · Roman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir