”Çünkü sado-mazoşizm denilen oyunda , kararsız ya da bir sonraki hamlesini bilmeyen bir sahibeye yer yoktu.Ve bütün köleler ,her şeyden önce , titanyumdan inşa edilmiş gibi kırılmaz ve bükülmez bir iradeyle karşılaştıkları için tahrik olurlardı…”
”Bu parodide ,sahibe hayatı, köle de insanı simgeliyordu. Ve bütün insanlar hayat tarafından dövülür, nadiren de ödüllendirilirdi. Bu kadar basit”
”İnlemelerin duvarlarda böcek gibi süründüğü yatak odasındaki deri ve metal aksesuarlar ise sadece ayrıntıydı. Havaya girmek için. Gerçek hayatta onların yerini kartvizitler, evrak çantaları, kravatlar, içinde eşantiyon boy parfüm şişeleri olan kadın çantaları, numarasız da olsa yakıştığı için takılan şeffaf camlı gözlükler, renkli lensler, saç boyaları, indirimli epilasyon broşürleri, herkesten gizlenerek zayıflamak için satın alınıp yatak odasına konan spor aletleri, otuz yıl vade ile alınan bodrum katları, bütün taksitli alışverişler, kanunlar, polis copları ve siyasi ya da dini liderlerin nurlu yüzlerindeki porselen dişler alıyordu.”
” Bir de gerçek hayattaki şiddetin önünde ya da arkasında lütfen, rica, özür gibi kelimeler oluyordu”
”Büyüyemeyen bütün insanlar gibi kurduğu hayallerin içinde yürüyen Stanley’in ayağı bir çukura girip de tabanı gerçeğe değince canı yanmaya başlamıştı.”
”İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir,bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak.”
”Bu çığlık bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Aşırı gürültüye dayanamayan kalabalık içlerinden birini konuşmaya gönderir. O da ”Biz de çaldırdık cüzdanı ne var? Senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz” der. Böylesi bilimsel bir müdahale için , genelde diplomalı olanlar tercih edilir. Kalabalığın kayıtszlığı karşısında yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı , gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. Buna büyüme denir. Yetişkin olma. Tam olarak yetişkin uysallığı.”
”Yetişkin uysallığının temeli, toplumun varlığını sürdürebilmesi için her bireyin bir b.ka yaraması gerektiği inancında yatar.”
Not: Bütün cümleler kitaptan alıntıdır.
_____________________________________________________________________________
Okuduğum ve çarpıldığım ilk Hakan Günday kitabı. Henüz 40 yaşında bile olmayan bu adam kelimeleri bir yumruk gibi kullanıyor. O kadar ilgimi çekmiş ve heyecanlanmıştım ki resmi bir toplantıda (kocaman bir salonda onlarca kişi vardı) okumaya devam etmiş ve bitirmiştim.
Mezarlık çocuğu Derda ile doğarken kaybeden bir kız çocuğunun (onun da adı Derda) hikayesi bu. Mezarlık ziyareti yapanlardan topladıkları bahşişlerle geçinen hatta evlerini geçindiren, mezarlar arasında oynayan, uyuyan, tek korkuları bayramda yağmur yağması olan çocuklardan biri Derda. Travma demenin hafif kaçacağı korkunç bir çocukluktan sonra korsan kitap işine giriyor ve hayatı değişiyor.
Kız Derda ise 11 yaşında köylerinin şeyhinin oğluna satılıyor. Londra’da hapis tutulduğu ve işkenceye uğradığı altı yılın sonunda karşı dairede oturan Stanley sayesinde bambaşka bir yola giriyor.
Bu iki Derda’nın yolları kesişiyor sonunda, Hem de Oğuz Atay sayesinde.
İnanılmaz bir kurgu, güçlü bir dil, şaşırtıcı bir tat..Seviyorum seni Hakan Günday.
Kategori:
Günlük