Döndük. On gün ne uzun gelmişti giderken, bir göz açıp kapamaya geçti. Eşi dostu görmek, kalabalığa karışmak, kocaman aile sofraları ne güzeldi. En zoru ise iki küçük çocukla (hatta üç demeliyim) , tamamen kaybolmuş uyku düzeni ve kaos içinde günden keyif almaya çalışmak oluyor tatillerde. En geç dokuz buçukta uyuyan çocukların on bire kadar uyanık kaldığı günler oldu, Eren bazı sabahlar sekiz-dokuza kadar uyudu ama Emre hep sekizden önce uyandı. Son üç gece epeyce soğuk oldu ayrıca. Eren üstünü örttürmek istemez hiç, gece boyu ”üşüyor mu” kaygısı yaşattı bize.
Emre’nin ne kadar büyüdüğünü iyice fark ettik. Herkesle sohbet etti, yakınlaştı, amca ve halası ile güzel vakit geçirdi. Küçüklere genel olarak çok iyi davrandı. Son üç gün babaanne evinin karşısındaki yamaca tırmanıp ”macera” yaşadı. Tepedeki okulun kantininde dondurma satıldığını keşfedince günde üç kere tırmandığımız oldu yokuşu. Eren de herkese ”bay bay” yaparak ve Japon balığı gibi ağzını açıp salyalı öpücükler vererek çok puan topladı.
Gökhan‘la buluştuk, çocuklar yanımızdaydı ve resim çektiremedik, aklımıza bile gelmedi. Tertemiz kalbi ve efendi hali ile iyi ki karşılaşmışız dediğim insanlardan biri oldu. Sağolsun, var olsun. Tüm dilekleri kabul olsun.
Adana’ya gittik hem de Eren’i babaanneye bırakarak. Çok uykusuzdum o gün, hava kapalıydı ve galiba yediğim bir şey dokundu . Hayal ettiğim gibi olmadı tam olarak ama dostlar arasında olmak sıcacık bir duygu, çok ama çok özlüyorum eski arkadaşlarımı. Birlikte büyüdüğün, genç ve umut dolu olduğun o eşsiz zamanların tanıklarıyla konuşmak kesinlikle ruha iyi geliyor.
İkinci oğlanları doğurarak aynı frekansa geçtiğimiz arkadaşım Bahar’la da buluştuk. Bol bol dedikodu yaptık vallahi. Doğruya doğru.
Bodrum’da olmanın ne kadar güzel olduğunu fark ettik ayrıca. Yer gök apartman olmuş artık her yerde. ”Güzel bir ev ” çok katlı bir binanın bir katına sıkışmış, şıkır şıkır eşyalarla dolu, göz alıcı daireler olarak algılanır olmuş. Biz Bodrum’da yeşilin ve mavinin kucağında olmaktan mutluyuz ama yerden ısıtmalı bir daireye girmek, sıcacık karolara basmak, üşümeden tuvalete girmek harika; söylemeden geçemeyeceğim.
Böyle kalabalık aile evlerinden kendi çekirdek düzenimize dönmek hem güzel hem hüzünlü oluyor. Bomboş ev, üstelik hala soğuk, bomboş buzdolabı-mutfak, her işin sana bakması, bir çay demlemenin bile zor olması, açılacak valizler, yerleştirilecek eşyalar..Uçağımız sabah erkendi ve uykusuzduk üstelik, Eren uyurken uyuyamadım her zamanki gibi. Annemler yoldaydı çünkü tekrar bakıcısız hayatımız başladı bugün itibariyle.En kısa süreli bakıcı deneyimimiz olarak kayıtlara geçsin bu seferki. Dört aydır bizimleydi. Yolu açık olsun.
Akşam üzeri Eren’in beş kuruşluk metal para yutması ile günümüz iyice zorlaştı. 24 saat geçti ve hala çıkmadı. İlk röntgenini çektirdi miniğim bugün. İnce barsaklarda duruyor para. Umarım yarın sabah bezinde ışıldar ve hatıra kutusundaki yerini alır. Dişlerinin yaralanmasından sonra ikinci önemli vukuatımız bu oldu. Emre 1 yaş civarında olips şeker yutup boğulma tehlikesi geçirmiş ve çok şükür babasının müdahalesi ile kusarak çıkarmıştı, bir de 18 ay civarı baş parmağı Zeytinburnu’nda bir dükkanın kapısına sıkışmış ve ezilmişti. Hiç unutmam babacığımın yaşadığı paniği. Allah’ım tüm çocukları bütün kaza ve belalardan korusun.
Yine kürkçü dükkanındayız sonuç olarak. Yazmaya ve okumaya devam..