Tek kelimeyle: BA-YIL-DIM! Üstelik Türkçe seslendirme ile izledim ki nefret ederim orjinal dili duyamamaktan. Haklarını yiyemem, seslendirme çok başarılıydı. Hele görüntüler ve müzik inanılmazdı. Müzisyen koltuğunda Yıldızlar Arası, Arslan Kral, Gladyatör gibi her biri kült filmlerin müziklerini yapan Hans Zimmer oturuyor , mümkün mü kötü olması?
Baştan söyleyeyim bence yedi yaş altı için fazlasıyla karmaşık ve ağır bir film. Diyaloglar ve verilmek istenen mesajları anlamaları zor. Benim oğlum (5 yaş 4 aylık) istemedi gitmeyi. Uçaklar filminde bile yangın sahnelerinden ürkmüş ve çok hoşlanmamıştı sinemada olmaktan.
Film iki öykü üzerinden ilerliyor. Küçük bir kız var, 8 yaşında. Babası onları terk etmiş anladığım kadarıyla (28 eylülde gittim ve o gün okullar açıldı ya, trafiğe takılarak ilk 10 dakikasını kaçırdım). Son derece disiplinli, çok uzun saatler çalışmak zorunda olan ve kızının ünlü bir akademiye girmesini hayat amacı edinmiş bir annesi var. Kızımız her dakikası programlı bir şekilde robot gibi yaşıyor, arkadaşı yok, çocukluğa has hiç bir şey yok yaşantısında. Okula yakın olduğu için bir eve taşınıyorlar. Her yerde örneğini gördüğümüz tek tip , gri, sevimsiz bloklardan oluşan bir siteye. Yalnız hemen bitişikte masal gibi bir ev var. Her yeri çiçekler, ağaçlar ve oyuncağımsı şeylerle dolu, bambaşka bir ruha ait olduğu belli bir ev.
Bu evde yapayalnız ve yaşlı bir adam yaşıyor. Küçük kız ve annesi diğer komşular gibi ihtiyarı görmezden gelmeye karar veriyorlar ama adam gün boyu evde yalnız olan kızla iletişim kurmaya çalışıyor ve bir gün kızın ders çalıştığı masanın üzerine kağıttan bir uçak düşüyor. Küçük Prens’in öyküsünden bir sayfa bu. Kız öyküyle ilgili sorular sormak için yaşlı adamın evine gidiyor ve hep özlemini duyduğu çocukluğuna o evde kavuşuyor.
Meğer bu adam küçük prensle çölde karşılaşan pilotmuş ve kızımıza hikayeyi anlatmaya niyetliymiş. O anlatırken kitabın içine giriyoruz ve prensin masalına dalıyoruz. O sahnelerde sanki her şey kağıttan yapılmış gibi acayip bir teknik kullanılmış, o kadar güzeldi ki, mutlaka görmelisiniz.
İkinci yarının sonlarına doğru kızımız prensi bulmak için bir yolculuğa çıkıyor. Sonrası sürpriz bir şekilde ilerliyor. Prensin büyümüş hali üzerinden yetişkin olmak, çocuk olmak, kapitalizm, kendini beğenmişlik , eğitimin insanı nasıl da olduğu yere mıhladığı (bu nokta çok güzel işlenmişti) gibi konular irdeleniyor.
Gökdelenlerde, bilgisayar ekranlarına gömülmüş, tek tip insanlar ; işe yaramayan şeyleri (oyuncaklar, gemiler gibi hobi malzemeleri ) işe yarar şeylere dönüştüren fabrika çok çarpıcıydı.
Kitabın içine girdiğimiz sahnelerin her biri sanat eseri değerindeydi, çok ama çok etkileyiciydi.
Ben şiddetle tavsiye ediyorum.
Eserle ilgili internette gezinirken bence çok önemli şöyle bir ayrıntıya denk geldim: Eserin orjinali çok sade ve basit cümlelerden oluşmasına rağmen Türkçe’ye yapılan çevirilerde oldukça süslü ve felsefik bir dil kullanılmış. Mesela ”evcilleştirmek” kelimesi orjinal eserde yokmuş. Bu durumdan rahatsız olan Erhan Kayaalp kitabı aslına sadık kalarak tekrar çevirmiş ve Agora kitaplığı tarafından satışa sunulmuş.
Oldukça ayrıntılı bir şekilde bu konuyu irdeleyen yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
küçük prens Küçük Prens’lere Karşı (büyük-küçük harflerin bir anlamı var)