Bugün Aziz Thomas’a atfedilen bir söz okudum:
”İçinizdekini dışa vurduğunuz zaman, dışa vurduğunuz şey sizi koruyacaktır.
İçinizdekini dışa vurmadığınızda , içinizde tuttuğunuz şey sizi mahvedecektir. ”
Açık ve dürüst olmak : Orta doğu halklarınca öğrenilmesi imkansız bir şey. Bütün sistem inkar ve gösteriş üzerine kurulu çünkü. Beyinler ilk kelimelerin söylenmesi ile beraber gelişime kapatılmış. Adına ”aile” denen ruh hastaları topluluğunun insafına terk edilmiş. Sevgili Kahve İçer miyiz çok hoş bir yazı yazmış ve pek de rastlanmayan bir dürüstlükle kibirli olduğunu anladığını söylemiş. Ya ne olacağıdı sevgili Kahve? Gel de kendin ol bakalım ; daha minicik bir çocukken , alabildiğine savunmasız ve çıplakken o koca koca büyükler kim bilir nasıl acıttılar kalplerimizi? ”Annen gitti çünkü sen yaramazlık yaptın” larla, ” Benim akıllı, olgun, çalışkan kızım” larla..Bunlar en hafifleri, küçük düşürülmeyen, aşağılanmayan, sözlü- fiziksel tacize maruz kalmayan kaç çocuk var etrafımızda?
O yüzden hala içimdekini açıkça yazmak beni korkutuyor (Travmatik çocukluk anım olmamasına rağmen) . Blogla ilgili sevmediğim nadir şeylerden biri bu: İçimden geldiği gibi yazamamak..
Bu uzun girişin ardından ki itirafı olabildiğince geciktirme çabasıdır, şu blogger’lık meselesinde de feci çuvalladığımı söylemek istiyorum. Ve kahveye ithafen ”dürtüsel” bir insan olduğumu itiraf ediyorum. Hep başlamaya hevesli ama sonunu düşünmeyen, ne istediğini bilmeyen ve istemenin-sevmenin yeterli olduğuna salakça inanmış biri.
Dün en eski yazılarda ne vardı bakayım dedim ve ilk blogdan (aydinlikyuz.blogspot.com ) ayrılırken yeni bloga aktarılmamış epeyce yazı olduğunu gördüm. 2010-13 yazılarını buraya geçirirken ufaktan dehşete düştüm. Sekiz yıl olmuş! Neredeyse on yıl ve ben başladığım yerdeyim. Her alanda. Daha yorgun, hevessiz, isteksizim.
Mecrasını bulamamış bir nehirim. Coşkulu , güçlü zamanlarını sağa sola bakınırken harcamış biri.
Eski yazılarım bana daha lezzetli geldi. Hele son aylarda yazdıklarım kuru birer günlük olmaktan öteye geçememiş. Ayın Aydınlık Yüzü olduğu gibi kalmalıydı. Hem daha çok tanınıyordu hem de dolu doluydu. Kitaplarımı aynı bloga yazmakta da bir sorun yoktu. Beni daha çok yansıtıyordu. O zaman iyi bir fikir gibi gelmişti, şimdi öyle olmadığını fark ediyorum.
Bu sabah uyduruktan kahvaltılıklarla alel-acele balkonda kahvaltı yapmaya çalışıyordum. Geç kalmıştık yine. Bir taraftan çocuklara sesleniyor, öte yandan unutmamam gerekenleri aklımdan geçiriyorken şöyle bir an durdum:
” Ne yapıyorum ben? Neden her an böyle telaşlı ve huzursuzum?”
Bu soruları yıllardır sorarım kendime, cevaplar hep ”Ben böyleyim işte” noktasına gelir dayanır.
Bu sefer bir farklılık oldu, 2 kadını aynı anda idare eden bir adama benzettim kendimi. Başta her şey güzeldir, iki farklı hayat yaşarsın ama aylar geçtikçe ikiye bölünemeyeceğini anlar ve mutlaka bir hata yapar, kendini ele verirsin.
Ne alaka derseniz, ben de iki karılı bir adam ya da iki kocalı bir kadın gibi yaşıyorum.
Birinci evimde kocası, çocukları hatta kedisi olan , çalışan bir kadınım. Bir sürü işim var. Akşam yemeği besleyici- sağlıklı olmalı, çocuklara ingilizce- yüzme- gitar- aikido dersleri ayarlanmalı, okullarıyla ilgilenmeli, evde az-çok bir düzen sürdürmeliyim. İşimde hep tetikte olmalıyım.
İkinci evimde ise yalnız yaşayan, durmadan atıştıran, babaanne kıyafetleri ile uyuyup uyanan, tek derdi sipariş ettiği kitapların hala gelmemesi veya okuyacak kitaplara yeni ekler yapmak olan, bir dizi sezonunu bir gecede izleyen, aklına estikçe sokağa fırlayan bir kadınım.
Birinci evi çok boşluyorum, aklım hep ikinci evde. Daha da kötüsü ikisinin de hakkını veremiyorum.
İki cami arasında bi-namazım.
Of ki ne of.
TÜM YORUMLAR
Peşinen söyleyeyim, çalışma yaşamı bitince insan önce bir boşlukta buluyor kendini. Eğer emeklilik için planlarınız varsa onları yaşama geçirmek isteseniz de eliniz ayağınız birbirine dolaşıyor, sonrası kendine gelme aşaması ki buraya erişmek olağanüstü keyifli. Yapmadığınız ne varsa değil, yapmak istediğiniz ne varsa bir bir gerçekleştirmeye başlıyorsunuz. Bu da içinizdeki boşluğu dolduruyor. Velhasılı, her çalışanın tatması gereken bir şey. Her şey geçer emin olun, sevgilerimle:)
böyle bir yazının 'depresyon yazıları' etiketiyle yayınlanmasına güldüm. bana göre, yaşamın kendisini canlı canlı kabullenen, yaşayan birinin yazısı olmuş. yaşam dolu olmuş, depresyonlu hislerin aksine.. iki kocalı kadın benzetmen çok güzeldi.
Bir yandan yarının yemeğini hazırlamış olmanin haklı gururu diger yanda okunacak kitaplar yazılacak yazılar bir yerde tam olarak olmamanın darlığı yogurt tutmuş bu arada kitaptan 10 sayfa okudum okumadim camasirlarda makinede makinede bitti sinyali dit dit dittt daha da ayaklarımı yeni uzattimdi boyle böyle coklu kisilik bozukluklarına birini daha ekleyerek üstelik de hep suclu hissetmiş bir kız cocugu olarak of ve oy Elifim oyy
"Hep başlamaya hevesli ama sonunu düşünmeyen, ne istediğini bilmeyen ve istemenin-sevmenin yeterli olduğuna salakça inanmış biri" ne kadar da beni anlatıyor:)