Son fetişim Better Call Saul. Beşinci sezonu dün bitirdim ve resmen yoksunluk çekiyorum. Albekörki’nin çöllerini, Saul’un eli kolu hareketli, mimikli beden dilini, zekasını, gel-gitlerini özlüyorum. Breaking Bad kadar efsane bir iş olmuş. Belki de ondan daha iyi çünkü yönetmen aynı ve BCS onun ustalık işi. Elbette takdiri hak eden diğer grup da senaristler. Bir senaryoda olması gereken her şey var. Karakterin yolculuğu harika bir şekilde işlenmiş ve olan biten bir yana dizi 3 sezon boyunca çok sağlam bir temel üzerine ilmek ilmek işlenmiş: İki erkek kardeş arasındaki çekişme.
Belki iki oğlan anası olduğum için hikayeye daha ilk sezondan aşık oldum. An be an gözümü ayırmadan, Bob Odenkirk’ün olağanüstü oyunculuğuna şapka çıkararak, kalbim sızlayarak, bazen ağlayarak bitirdim beş sezonu. Kalbimdeki dikenler yeniden kanadı, kardeşlik denen o çetrefilli bağ üzerine yeniden derin düşüncelere daldım ve Saul’ü çok çok iyi anladım.



3 hatta 4 sezon yani 40 bölüm boyunca kahramanımızın gerçek adını duyuyoruz; Jimmy Mc Gill. Ne zaman Saul olacak diye merakla bekliyoruz. Sanırım 4. sezonun son bölümünde kendini Saul Goodman olarak adlandırıyor Jimmy; sebebi de ”its all good man” cümlesini çağrıştırıyor olması.
Jimmy ufak bir kasabada bakkal işleten bir adamın oğlu aslında ve babasının iyi niyeti sebebiyle sürekli dolandırıldığını görerek büyüyor. Bizim Organize İşler’de dendiği gibi ” Ya dolandıracaksın ya dolandırılacaksın” noktasına çabucak gelip kasadan para alıyor yıllarca. Bir de ekürisi var; birlikte yaratıcı senaryolar yazıp harika oyunculuklar sergiliyor ve üç yüz-beş yüz Allah ne verdiyse kazanıp serseri hayatı sürüyorlar. Derken Jimmy bir suça karışıyor ve avukat olan abisi Charlie onu kurtarıyor. Üstelik ortağı olduğu süper janjanlı, havalı devasa hukuk bürosunda posta elemanı olarak işe alıyor kardeşini.
Jimmy yeni bir sayfa açmaya karar veriyor, üstelik çok da hoş bir kız var posta odasında; Kim. Bu ikisi azmedip dışardan hukuk okuyor ve avukat oluyorlar ama Chuck ”Ben onun ciğerini bilirim, Jimmy’den asla avukat olamaz” diyip kardeşini firmaya almıyor. Jimmy bağımsız avukat olarak çalışıyor; bölümler boyunca Jimmy’nin tutunma, zengin olma, Chuck’a kendini beğendirme çabasını izliyoruz.
Eş zamanlı olarak ilerleyen bir hikaye daha var; uyuşturucu dünyasındaki Ignacio, Mike, Gus ve Salamanca ailesinin hikayesi; ben o kısımlarda biraz sıkıldım fakat o taraf da çok sağlam, çok güçlüydü. Tabi Walter White’la filan öykünün birleştirilmesi açısından gerekliydi.
Ben en çok neleri sevdim?
-Ayrıntılar; onlarca küçük ama başı sonu belli harika hikayecik ; mesela Saul’e bir kaç yüz bin doları nakit olarak veren kovboy tipli iş adamının getirdiği paraların üstünde kendi resminin basılı olması ve Saul’ün sevinci ardından gelen dehşet, yaşlı kadınla arkadaşlarının arasını bozduktan sonra arkadaşları onu affetsin diye çevirdiği dümen, tombala oyunundaki performansı, yaşlı hukukuna yöneldikten sonra girdiği evlerdeki detaylar, biblolar, burs almasına karar verilen öğrencilerle ilgili fikirleri…Daha böyle neler neler. Neredeyse hiçbirinde mantık hatası veya boşluk yok.
– Renkler..Sarılar, maviler, kahverengiler, çöl çöl çöl.. Müzikler.
-Bob’un oyunculuğu. Siyah-beyaz yaşamında (herhalde Breaking Bad sonrası) avmde birileri onu tanıdığında yaşadığı dehşet, abisi ile beraberken duyduğu mutluluk.. Arşa çıkmış bir oyunculuk çıtası var. Yani o kadar içine alıyor ki insanı sanki şimdi gitsem Saul’ü ofisinde Kim’le otururken bulabilirmişim gibi.
-Beş sezon izledim ve kafamda deli sorular. Jimmy kötü bir adam diyebilir miyim? Abisinin onu asla sevmeyeceğini kabul ettiği o olaydan sonra mı kötü oldu? Aslında iyi ki böyle oldu yoksa daha yıllarca ona kendini beğendirmek için boşuna mı çırpınacaktı? Howard’ın dediği gibi bu dünyada Jimmy’yi tanıyan tek insan Chuck mıydı?
Ben çok çok severek izledim, en az iki tur daha izlerim. Tam 50 bölüm yani 50 saatlik görsel bir şölen BCS.
