” İzmir’den arayan bir kız ‘Kitap, üzerinde ekmek kızartılan bir sobanın ısıttığı sıcak bir yuvadır’ dediğinde Sulhi’nin içi acımış, kendi kendine ‘Hayır canım, kitap bir sürgün yeridir’ demişti. ”Sürgünün bitmesini beklersin, sonra bir de bakarsın ki yuva diye bir şey yok, dönülecek bir yer yok! ”
” Sulhi babasının ölümünde en çok neye üzüldü biliyor musunuz? Babası ağız tadıyla yaşlanamadı diye üzüldü. Mesela bir tanıdıklarının evindeki köpekten şöyle söz edemedi: Köpeğe bir iki iltifat ettim, hemen yanıma geldi.”
”Kendini biraz olsun unuttu. Her sabah, uyanır uyanmaz aptalca bir telaşla suladığı mutsuzluğu , evet unuttu. ”
”Çocukluğumu kişileştirdim. Çocukluğumun bir simyacı olduğunu düşünüyorum. Ne zaman hayatın ya da normalin içine karışmak için hamle yapsam , hafif bir dokunuşla camdan bir adama dönüştürüyor beni. Ya kesiyorum ya kırılıyorum.”
”Hep kendinden söz eden, bıkıp usanmadan kendinden söz eden , kendilerini bir sahne sanatçısı gibi gören insanları bilirsin. Perdeleri hiç kapanmaz.”
” Ah Nesteren, biliyor musun ki ben sana aşık oldum ve havadaki oksijeni alıp hiç de karmaşık olmayan yarı kimyasal yarı zihinsel bir süreçten sonra havaya sözcük veren bir bitkiye dönüştüm. ”
” Herkesin cümlesi aynı olsa bile öznesi farklı.”
”Psikiyatr yapmacık bir kahkaha attı. İçinden büyük olasılıkla şöyle diyordu: Zekalarını, başlarının belası olan şeyi göstermek için nasıl da yarışıyorlar.”