”Bafa Gölüne motor turu yapalım, biraz yürürüz, kaçamak yapmış oluruz, iyi gelir ” dedik eşimle. Motoru yenileyeli epey oldu ama ben hiç binmemiştim; eşim 3-4 saatlik yola rahatça gidileceğini söylüyordu; gidilemezmiş çünkü koltuğu oldukça geniş. Bizdeki tam olarak bu mu bilmiyorum ama arkaya oturduğumda bacaklarım ayak koyma zımbırtılarına zar zor ulaşıyor ve arkada sepet vs olmadığı için bir yere yaslanamıyorum. Bir türlü uygun duruşu bulamadım. Bafa’ya en az 2 saatlik yol var, oyunbozan olmak da istemiyorum derken Güvercinlik’te eşim sağa çekti. O gün mutlaka katılması gereken bir ameliyat varmış; unutmuş. Bu sayede geri döndük. O işine gitti, ben de İmge’de çay-kitap keyfine daldım. Çayım bittiğinde saat 10:45’di. 11.00’de bu filmin ilk seansı oynayacaktı.

Bizdeki filmlere kim Türkçe isim buluyor bilmiyorum; kardeşim bu adam futbolcu mu da röveşata çekmek gibi teknik terimle isim buluyorsunuz? La havle.. Huysuz bir adamın hikayesi üzerinden ”Yaşam paylaşırsan güzeldir, umut her zaman vardır ” temalı bir film yapmışlar; bu filmleri kim izler? 30 yaş üstü kadınlar, bu kadınların ne işi olur röveşata ile? Azıcık akıl , azıcık feraset gözünüzü seveyim.
Film bir kitaptan uyarlanmış bu arada ve kitabın adı da Hayata Röveşata Çeken Adam; özetle bir deli kuyuya taş atmış durumu. Orjinal isim ise ”Ove Adında Bir Adam”. Yazar İsveçli.

Filmin afişini görmüştüm geçtiğimiz günlerde ama Tom Hanks’i bile fark etmemiştim isimden dolayı. Saniyenin onda biri süre bakıp geçmiştim. Vaktim olunca, özetini okuyayım, fragmana bakayım derken anladım ki tatlı bir seyirlik. 5 dakika sonra elimde bilet Oasis’in 1 numaralı, rahat koltuklu salonunda, benden başka sadece iki kişiyle ”Sinemadır, iyidir” diyen Erkan Can abimi izliyordum.
Filmi sevdim. Hani o dünya tatlısı ”As Good As It Gets” filmi vardı ya Jack Nicholson’ın oynadığı, işte ona benzer bir his verdi bana.

Yeşil ekran denen Hollywood hilesi çıktı çıkalı neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlamadığımız onca aksiyonlu, ultra fantastik, hayali evrenlerde geçen filmlerden sonra gerçek evler, gerçek insanlar, normal arabalar, kafeler görmek çok hoşuma gitti.
Bu film 2015 yılında çekilmiş aslında, orjinal ismi ile, İsveç’te. Onca roman, hikaye, yepyeni yazarlar vs varken neden 7 yıl sonra aynı senaryoyu tekrar çekmişler anlamasam da film seyredilir.

Huysuz adamın adı Otto ve ne tatlı bir seçim ki gençliğini de Tom Hanks’in öz oğlu Truman Hanks canlandırıyor. Otto iyi tanıdığımız bir tipleme; Yanlış yere park ederseniz sileceklerinizi kaldıran, elinden her iş gelen, titiz, programa saate vs çok dikkat eden, emekli albay tarzı bir insan. Hayat hızla değişiyor, her şey bilgisayarlara aktarılıyor, iş dünyası reform geçiriyor ve Otto bunlara inatla uyum sağlamıyor.
Deli gibi sevdiği karısı Sonya ölünce yaşamındaki tüm renklerin solduğuna karar vermiş. Mutsuz, yalnız, gri bir yaşam sürerken karşı eve Salvador’lu gebe bir kadın, kocası ve iki kızı taşınıyor. Azıcık saf ve yüzsüz olan bu gençler Otto’dan merdiven, alyen anahtarı filan istiyor ve olaylar gelişiyor.
Otto’nun anılarına bağlılığı, palyaçodan parasını geri almak için yaptıkları, komşusuna direksiyon dersi verirken söyledikleri, Amerikan arabalarına duyduğu aşk, felçli adamla iletişimi, elinden her işin gelmesi ve karısına olan tutkusu, çocuklara kitap okuması, bulaşık makinesini tamir etmesi onlarca detay aklımda yer etti. Güzeldi.
Pek çok klişe ile bezeli olsa da 2 saatimi pamuksu duygular içinde geçirdim. İyi geldi. Tavsiye ediyorum.
TÜM YORUMLAR
Kitabı elimde okunmak üzere bekliyor, As Good As It Gets filmini çok severim ona benziyorsa film de çok tatlıdır, çok merak ettim, elinize sağlık, sevgiler:)
Hadi bakalım.
Teşekkürler
Benim de blogunuza uzun süre uğramadığım için ilk dikkatimi çeken “röveşata” kelimesinin yazılışı olduğu için bu yazıyı okumayı tercih ettim. Dediğiniz gibi acaba nereden esinlendiler de bu kitaba ve filme bu ismi verdiler?
Bu arada ben “rövaşata” zannediyordum doğrusunu ama “röveşata” imiş TDK’ye göre. Teşekkürler farkındalık için…
Ben de öyle sanıyordum. Rövaşata olarak kullanıyordum yıllardır.
Başarısızlıklardan ve yaşamdaki zorluklardan yola çıkarak büyümeyi ve hayallerimize ulaşmayı anlatıyor.
Evet, Serkan Bey. Güzel filmdi. Siz de beğendiniz sanırım.