Yaz Okumaları

Ağustos 9, 2023
124
Views

Yaz mevsimi pek çok kişinin aksine bende daha çok okuma arzusu uyandırıyor. 40 dereceyi aşan sıcaklarda serin bir köşe bulup kitaba gömülmek dışında hiçbir şey yapasım gelmiyor. Önceki yıllarda havuz başında bol bol vakit geçirirken bir sürü kitap okurdum; bu yıl havuza o kadar hevesli değiliz nedense. .

Son haftalarda elimde gezinen kitaplar şöyle:

Yazarın ” Kaybolan Bağlar” isimli kitabını okumuştum ve gerçek hayatta uygulanması mümkün, somut önerileri olmadığını düşünerek ”abartılmış” kategorisine koymuştum hatta sattım ya da bağışladım sanırım. Bu kitapta da çok güzel, çok anlamlı bir giriş var; yazar vaftiz oğlunu, uzun bir yolculuğu göze alarak telefonundan/ dijital dünyadan uzaklaştırmak için Elvis Presley’nin müze evine götürüyor fakat görüyor ki herkes müzeyi elinde tabletle bir ekrana bakarak geziyor. Sonrasında bu işe kafa yormaya başlıyor, araştırmaları okuyor ve üç aylık inzivaya çekiliyor.

Kitabı henüz bitirmedim fakat çok faydalı bir yazı var hakkında, kitabı okumam diyorsanız Yenal Bilgici’nin yazısının linki burada

Yıllar Tren Camının Önünden Geçen Ağaçlar Gibi

Yıllar önce eşimin aldırdığı Nişanyan Sözlük arada sırada ortaya çıkıyor, ilginç bir kelime ile karşılaşıyoruz bazen veya kelime kökünü merak ediyoruz. Evde sözlük olması bana sıcak bir duygu yaşatıyor. Dille, sözcüklerle uğraşmayı seviyorum.

Tuhaf kapak yazısı ile dikkatimi çeken Kavgaz, pek de başarılı olmadığımız Türk polisiyesi alanında bence kayda değer bir isim. Olay örgüsü, karakterler vs çok iyi kotarılmıştı ama komiserin iç konuşmaları o kadar uzatılmıştı ki içime fenalıklar bastı.

İmge’ye göre Penguen Kitabevi bana daha yakın oldu hastane yeni yerine taşınınca. Geçenlerde orada karıştırdım bu kitabı. Başlıkta ”Kesin sonuç, tüm cevaplar, tek yöntemle sorundan kurtulun” vb yazıyorsa o kitap çerezliktir arkadaşlar. Bu da beni yanıltmadı.

”Bir havuç için hayatın anlamı neyse insan için de odur” cümlesi kaldı aklımda bu kitaptan. Alper Hasanoğlu’nun zaaflarıyla barışık, insanız işte dedirten hallerini seviyorum. Psikiyatristim olsun ister miydim ? Herhalde istemezdim çünkü daha net, kendinden emin, kesin cümleler beklerdim danıştığım kişiden ama yazdıklarını okumak hoşuma gidiyor.

Havuzdaki şezlong komşum verdi Sinan Akyüz kitaplarını ve Nigahdar’ı. Piruze ? Firuze olması gerekmiyor mu? Babası diplomat bir genç kızın Şam’lı bir erkekle rüya gibi başlayan ve kabusa dönüşen evliliğinin öyküsü. Şam’lı erkek ve rüya kelimeleri aynı cümle içinde zaten yan yana gelemez ki, o tongaya nasıl düştün be kadın?

Azra Kohen sonrası popüler olan sen ne osun ne busun, sen aslında yoksun, her şey bir illüzyon, bir gün uyanacaksın vs vs yeni çağ saçmalıklarıyla dolu bir kitap. Elbette Amerika’da profesörlük yapan fıstık gibi bir Türk kadını, onun gizli kalmış babası, dünyayı değiştirecek sırlar , kutsal emanetler bilmem neler derken okumaya gerek yok.

Yukarıda yazdığım gibi Alper Bey yine tatlı tatlı anlatıyor. ”Kendi çaresizliğimden hastaya antidepresan yazdım” diyecek kadar dürüst.

Nedense hep kadın olarak düşündüğüm Coetzee ‘nin bu kitabını ilk on sayfadan sonra bıraktım. İşkence, diktatörlük, çocuklara eziyet, sömürgecilik, şiddet okumak zor geldi. Afrikayı onlarca yıldır iliğine kemiğine kadar sömürmüş İngiltere’nin vatandaşı olarak biraz da günah çıkaran John Maxwell büyük bir yazar, büyük bir romancı. Metafor nedir, nasıl kullanılır, mıknatıs metnin göbeğine nasıl yerleştirilir sorularına cevap arayan Coetzee okusun. Johnny Depp’li filmi bile var!

South African writer John Maxwell Coetzee, winner of the 2003 literature Nobel Prize, at the Stockholm Grand Hotel bar. (Photo by Micheline Pelletier/Corbis via Getty Images)

Taa Beliz Hoca zamanlarından bu Amerikan öykücülüğüne bir sempatim var lakin bu kitap beni pek sarmadı. henüz 50 sayfa kadar okudum, devam ediyorum; zaten öykü insanı sonradan vuran , düşündüren bir tür benim için.

Ian McEwan okumak nasıl bir keyif. İngilizler roman sanatını hakkıyla yerine getiriyor. Tesadüfen geçen hafta filmine de denk geldim ve çok beğendim. Yine de kitabı okuma hevesim hiç azalmadı. Hani çok basit gibi görünen yemekler vardır ama tadı damağımızda kalır ve arada sırada vay be ne lezzetliydi deriz ya işte öyle yazıyor McEwan.

Biraz ”Kayıp Zamanın İzinde” tadı veren değişik bir okuma…
Bunlar da sonraki siparişle gelecek olanlar. Elif Şafak’ın ilk sayfalarını okudum ve sardı-sarmaladı beni. Asla eski tadı olmayacak kabul ediyorum ama bu kitabını geçemedim.

Sağda solda gezen, aklıma gelmeyen pek çok kitap var, iyi ki var çünkü iyi edebiyattan daha sağlam ve kolay ulaşılır başka bir can simidi bilmiyorum.

Etiketler:
· ·
Kategori:
Günlük · Kitap Yorumu

TÜM YORUMLAR

  • Elif Şafak yorumunu merak ediyorum. Defne Suman da radarımda ama henüz almadım. Çocuk Yasası’nı sanırım alacağım. Nigahdar’ı geçenlerde ilk kez gördüm. Hakkında hiçbişey görmedim diye düşünürken bu iyi oldu. Görmemiş gibi yapıp devam edeyim. 😀

    Huriye Ağustos 14, 2023 9:54 am Yanıtla
    • İlk onu okurum herhalde, yazarım bloga . Suman uzun zamandır benim de listemde ama elim gitmiyordu bir türlü. Nihayet şeytanın bacağını kırdım.

      Aydınlık Yüz Ağustos 15, 2023 10:16 am Yanıtla
  • Defne Suman yorumlarınızı merak ediyorum, Kayıp Ağaçlar Adası ve Çocuk Yasası’nı ben de beğenmiştim. Cheever hakkında çok övgü okudum, nedense almadım.

    Serpil Ağustos 20, 2023 7:56 pm Yanıtla
    • Ona henüz başlamadım, Kayıp Ağaçlar fena değil ama nerede o eski Nazar Sözlükleri, Mavi Metresler, Celal-Cemal kardeşler…

      Aydınlık Yüz Ağustos 21, 2023 2:07 pm Yanıtla
  • Şimdi Yenal Bilgici’nin yazısını okudum, ne kadar güzel yazmış. Çalınan Dikkat’i de sevdim ben.

    Serpil Ağustos 20, 2023 10:18 pm Yanıtla
    • Teşekkürler yorum için. Eş zamanlı devam ediyorum ona da.

      Aydınlık Yüz Ağustos 21, 2023 2:07 pm Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir