Maalesef Grange ustanın hikayeleri giderek tatsızlaşıyor. Büyük bir hevesle başladığım Kızıl Karma’yı oflayıp puflayarak bitirdim. Hem hikaye hiç ilgimi çekmedi hem de kahramanlara zerre empati yapamadım hatta sinirlerimi bozdular.
Erwan Morvan gibi efsane bir polisten sonra bu Jean Louis hiç olmamış. Keşke Grange her romanda yeni bir polis ve onun ekip arkadaşlarını kurgulayacağına Morvan’la devam etseydi.
Spoiler var dikkat:
Komiser Jean Louis (JL şeklinde kısaltılmış) ve kardeşi Herve’nin anneleri aynı babaları farklı. Anneleri Simone, önüne gelenle yatmış ve hamile kalmış. Çocuklar babalarını tanımıyor. JL, yatılı okullarda büyüyüp polis olurken Herve büyükannesi ile el bebek gül bebek bir yaşam sürmüş. Çok zeki, nazik, entelektüel bir genç olmuş.
68 yılının Çiçek Çocukları atmosferinde Paris’te uyuşturucu ekmek gibi su gibi bir şey. Polisimiz de dahil temel gıda maddesi uyuşturucu. Bilumum kötü alışkanlıkları insanlığa sevdirmek için ek ücret aldığını düşündüğüm Netflix gibi Grange da bu kitabıyla ”Nasıl uyuşturucu bağımlısı olunur? ” konulu onlarca sayfa yazmış. LSD’yi öve öve bitirememiş.
Paris’te işlenen korkunç bir cinayet sonrası Herve ve JL bir ekip olmak zorunda kalıyorlar. Bir de zengin, şımarık ve tam bir Fransız olan kız arkadaş Nicole var. Bu üçlü bazı bağlantılardan dolayı kalkıp Hindistan’ın Kalküta ve Venerasi şehirlerine gidiyorlar. Oralarda çeşitli mezheplerin ileri gelenlerini sorgulayan, tarikat merkezlerine dalıp çıkan bu üçlü tam bir Avrupalı özgüveni ile cinayetlerin ardında kimin olduğunu buluyorlar.
Hindistan’ın pisliği, kalabalığı, sıcağı, mantık- medeniyet kelimelerini hiç duymamış aşırı cahil ve bağnaz halkı, Fransızların taa Hindistan’ın içlerine yerleşip sapık mezhepler kurması, çocuklara tecavüz, yoga, tantracılık vs sayısız detayla bezeli bu roman için daha fazla bir şey yazmaya gerek yok.
Elbette benim kötü bir zamanıma denk gelmiş olabilir, seveni çok olabilir, çok da satar eminim ama ben bu hikayeyi hiç sevemedim.
Umarım okuyan başkaları da vardır.