Bazıları o kadar şanslı değildir: Dermek de çatmak da sadece onlara kalmıştır. Önlerinde bir örnek yoktur; hayat bir çuval legoyu kucaklarına bırakmıştır ama kimi 3 yaşa uygundur, kimi 30. Ne bir kılavuz vardır ne de rehber. Sonuçta ortaya koydukları şekillerin olması gerektiği gibi olmaması kişinin ne kadar çok çaba harcadığı gerçeğini değiştirmez . Bu çabanın görülmemesi, ortaya koydukları ”eserle” dalga geçilmesi ise dümdüz cinnet / cinayet sebebidir.
Diğerleri öyle değildir: Tıkır tıkır işleyen, dünya yansa şaşmayan bir ev düzenine doğmuşlardır. Çok yaşasın Deniz İnan; ne de güzel yazmış:
KARŞI EVİN ANNESİ
Sen iki ters bir düz kırgınlıklar örerken beş numara şişle
Yumuşacık kakaolu kekler yapardı karşı evin annesi
İmrenirdim
Mutfağındaki eksik malzemeden bihaber
Tepeleme dolu kızgınlıklar yüklerdim dişlerimin arasına
Bilmezdim anne
Karşı evin babasında bitermiş iş
Bunu görmezdim
Hep başın ağrırdı
Başın, hep ağrırdı
Sırf bu yüzden bile bazı zamanlar
Seni sevmezdim
Küçüktüm anne
Bilseydim evinde su faturası ödenmemiş
Çeşmeden akmayan suya
İsyan etmezdim
Sen iki kere ikinin dört ettiğini ekmek hesabından bilirken
Mis kokulu çamaşırlar asardı karşı evin annesi
Özenirdim
Ellerindeki çamaşır suyu kokusundan rahatsız
Çocukça bir küskünlük eklerdim gecelerime
Oysa ellerin ruhuma akarmış saçlarımdan
Ömrümü tararmış titreyen parmakların
Bilmezdim anne
Sen çalı süpürgesiyle süpürürken dış kapının ağzını
Taze boyalı saçlarını savurarak süzülürdü karşı evin annesi
Ayağında yüksek topuklu bir isyan
Düşündüm de şimdi
Ne iğreti dururdu o topukların üstünde dursan
Senin çatlamış ayakların vardı anne
Hacı şakir kokardın en beyazından
İncecik bir yemeniyle gizlerdin
Ölünce her bir teli yılan olacak sandığın sırma saçlarını
Şimdiki aklımla ah bir sorsalar bana
Desem
O tertemiz günlerim
Hani şimdi neredeler
Ben ay sonunu nasıl getireceğim diye
Hesaplar yaparken bir gün
Oğlum nefes nefese yararak ortalığı girdi içeri
Yumuşacık kakaolu kekler yapmış dedi karşı evin annesi
Çok geç anlıyor insan anne
İlle de kendi annesi
İlle de kendi annesi
DENİZ İNAN
Hayat bu annelerle o annelerin çocuklarını yan yana getirdiğinde olacaklara iki taraf da hazır değildir. Karşı evin annesiyle büyümüş çocuk (Ali olsun adı) işleri hep perilerin /cinlerin yaptığını sanır. O yataklar kendi kendine toplanıyor, yastıklar- yorganlar kendiliğinden beyaz kalıyor, mutfak fayanslarını lavabo altında saklanan minik robotlar her yemek sonrası uzun uzun cifliyor, her öğünde, bir örnek tabaklarda, mis gibi üç çeşit yemek kolayca sofraya geliyor zannederler hatta ve hatta bu taraftaki evin annesinin çocuğuyla (Ayşe olsun adı) aynı evde yaşamaya başlayana kadar – hele ki erkeklerse- bir evin ev olabilmesi için nasıl ağır bir bedel ödendiğine asla kafa yormazlar.
Ayşe de şaşkındır. Her gün sofraya birbiri ile uyumlu üç çeşit yemek koymak Ali’ye nasıl o kadar basit gelebilir? Yemek yapmak her şey den önce malzeme gerektirir. Ali’nin beğenmeyip burun kıvırdığı mantı- makarna için bile evde yoğurt olması gerekir. Market yoğurdu da değil ev yoğurdu bekler Ali. Bunun için önce süt alınması, sonra onun mayalanması, maya tutturulduktan sonra en az 5-6 saat buzdolabında beklemesi gerekir. Bunların hepsini Ayşe yapacak, güler yüzle servis edecek, mantı yaptığı için de mahcup mu olacaktır? Ne de olsa hazır yemek!
Ayşe kendisine verilen legolarla yapılacak olanın en iyisini yapmıştır. Ali’nin legoları ise çuvalda değil kutuda, parçaları eksiksiz ve tam bir kitapçıkla birlikte verilmiştir. Ali kılavuza bakıp ıslık çalarak legoyu tamamlarken Ayşe’nin hikayesi bambaşkadır.
Neyse ki hayatın adaleti insanınkinden büyüktür ve Ali’nin yaptığı legoya burun kıvırıp beğenmeyen ilk kişi kendi annesidir.
——————————————————————-SON———————————————————————————————–