Kitap ne mi anlatıyor? Biraz spoiler vereceğim; illa kitabı okuyacağım diyorsanız bu yazıyı es geçin. .
Kahramanımız Nora, intihar etmeye karar vermiş çünkü çok mutsuz ve yalnız. Nişanlısından ayrılmış, kedisi ölmüş, abisi onunla küs, en iyi arkadaşı Avustralya’ya taşınmış. Bir zamanlar çok iyi yüzüyormuş öyle ki olimpiyat sporcusu olacak kadar iyiymiş, buzul bilimci veya şarkı sözü yazarı olmak gibi hayalleri varmış fakat hiçbiri olmamış .
” Nora kendini düşündüğünde -ki son zamanlarda gitgide daha çok düşünmeye başlamıştı- ancak olmadığı şeyler aracılığıyla düşünebiliyordu. Olmayı beceremediği çok fazla şey vardı. Zihninde sürekli tekrarlanan pişmanlıklar. Yüzücü olup olimpiyatlara katılamadım. Anne olmadım. Kedime bakamadım. İyi ve mutlu biri olmadım. Ölmeyi bile beceremedim. ” s. 39

Ah… Ne kadar güzel bir ithaf.
Nora, gitar malzemeleri satan bir dükkanda çalışıyor- oradan da kovuluyor- ve hayatının nasıl bu kadar sefil bir hâle geldiğini anlamaya çalışarak ve yapmadıkları için pişmanlık duyarak 24 saat acı çekiyor. Sonunda ölmek amacıyla bir miktar ilaç içiyor ve gözlerini bir kütüphanede açıyor. Çocukken birlikte uzun saatler geçirdiği kütüphane memuresi Bayan Elm’i karşısında buluyor.
Diyor ki Bayan Elm:
” Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var. Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansı sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün.” s.29
‘‘ Yaşamak istediğin hayatı bulursan, yaşlanıp ölünceye kadar onu yaşarsın. Bir hayatı yaşamayı cidden çok istersen, kaygılanmana gerek yok. Başından beri o hayatı yaşamışsın gibi orada kalırsın çünkü bir evrende, zaten hep oradaydın. Tabiri caizse o kitabı kütüphaneye iade etmene gerek kalmaz. Ödünç değil, hediye almış gibi olursun. ” s.39
En çok pişman olduğu şey nişanlısından ayrılmakmış gibi görünüyor ve Nora, ilk olarak Dan’le evli olduğu hayatı denemek istiyor. O hayatın olduğu kitabı eline aldığında doğrudan kendini o evrende buluyor. Dan’in karısı olmuş, adamın hep hayal ettiği gibi kırsal bir yerde küçük bir bar açmışlar fakat Nora kendini iyi hissetmiyor çünkü kocası çok içiyor, Nora’yla dalga geçiyor, onu aldatmış, bankayla başları dertte vs. Hayal kırıklığı hissettiği anda kütüphaneye geri dönüyor.
Bu şekilde devam ederek sayısız hayat yaşıyor. Ünlü bir şarkıcı, anne, yazar, öğretmen, kutup kaşifi vs olmak istediği her şeyi deneyimliyor. Neredeyse bütün pişmanlıklarından kurtuluyor. Sonunda ”Yaşanacak hayat kalmadı” diyerek yine kütüphaneye dönüyor. Bayan Elm’le aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:
” Sence neden beni görüyorsun?
” Güvendiğim biri olduğunuz için. Bana iyiliğiniz dokunduğu için.
” Kök yaşamında bunu hissettiğin başka bir an olmadı mı hiç?”
Nora, ölmeye karar verdiği gece kedisini gömmek için kendine yardım eden cerrahı hatırlıyor ve onunla olduğu hayata gitmek istiyor. Hiç beklemediği bir şekilde (!) lüks bir evde yaşadığı, çalışmadığı, kitap yazmaya gayret ettiği, küçük bir kızının olduğu bu hayatı çok seviyor. Burada kalmak istediğinden emin olsa da kendini yine kütüphanede buluyor ve Bayan Elm ”Ne yapalım. Öyle olmadı işte” diyor ve kütüphane çökmeye başlıyor. Nora yaşamaya karar verdiği için kütüphane yok oluyor ve içtiği ilaçlara rağmen komşusunun ziline basıp ambulans çağırmasını sağlıyor.
Sonuç olarak Nora ölmüyor ve aldığı dersi şöyle özetliyor:
” Pişman olmak, yaşayamadığımız hayatların yasını tutmak kolay ama esas sorun pişmanlığın kendisi. Olmamız gereken tek bir kişi var, hissetmemiz gereken tek bir varoluş var. Elimizdekilerin kıymetini bilelim ve bu hayatımızdaki insanlara iyi davranalım.” s.272
Kitap Hakkında Benim Yorumum
Oldukça verimli bir yazarın çok satan ve bir ”Yayıncılık olayına” dönüşen kitabını çıktıktan 2 yıl sonra okumuş bulunuyorum. Bence yüzeysel, çok abartılmış, ”Secret” gibi pazarlama becerileri sayesinde çok satar olmuş; zaten bu Amerikan-Avrupalı halkların ”Azıcık felsefe azıcık kişisel gelişim üstüne bolca aforizma ” türüne bayıldığı da sır değil. Okunmaz demiyorum, elbette okunur; hele 20’li yaşlarda çok iyi de gelebilir fakat işler o kadar basit değil Matt Efendi.
Sezar’ın hakkını Sezar’a vereyim; kurguyu çok beğendim. Elimden bırakamadım. O sondaki mesaja kadar iyi gitti fakat sonunda söylenen şey neredeyse ”Her işin başı sağlık” kadar klişe. Matt Haig, okur yazar tayfanın %70’ini tatminsiz-mutsuz kadınların oluşturduğunu düşünüp ”Bu kadınları neyle tavlarım? ” diye düşünmüş olsa gerek 🙂 Yoksa neden onca hayat içinden ”cerrah koca- küçük kız çocuk- yazarlık- lüks bir ev” kombinasyonunu seçmiş olsun?
Acaba diğer kitapları nasıl? Okuyan varsa yorumlarını bekliyorum.
Not: Son aylarda yaşadığım duygusal karmaşayı çok iyi ifade ettiği için özellikle alıntılamak istediğim birkaç cümle var:
”Evlilik fikri bu karmakarışık duygularla öylesine bütünleşmişti ki kendini tren raylarına bağlanmış da ipleri ancak evlilikten cayarak gevşetip özgür kalabilecekmiş gibi hissetmeye başlamıştı. ” s.37
”Nora, kendini kabullenmekte başından beri zorlanmıştı. Kendini yetersiz hissetmediği bir zamanı hatırlamıyordu.
Bu kez her şeyi kabullendiğini hayal etti. Doğayı kabullendiği gibi. Bir buzulu, kutup martısını, denizde sıçrayan bir balinayı kabullendiği gibi. Kendini doğadaki muhteşem garipliklerden biri olarak gördüğünü hayal etti. Elinden geleni yapan duyarlı bir hayvan gibi. Böyle böyle, özgür olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal etti” s.141