Lizbon-Porto-3, Ben Hangi Masalın Prensesiyim?

Nisan 1, 2025
61
Views

Lizbon’daki son günümüzde bir masalın içindeyiz : Sintra. Benim fotoğraflarım asla o güzelliği ve ”rüyadayım” hissini yansıtmıyor. Lizbon’a yolunuz düşerse sakın Sintra’yı es geçmeyin.

Sabah erkenden trene binip 1 saate yakın gittikten sonra Sintra merkezde indik. Bir sürü genç adam tuktuk, özel tur vs araçlara müşteri çekmek için çığırtkanlık yapıyordu. Biraz oturduk, kahvaltıyı otelde yapmıştık, kahvemizi orada içtik. Sonra otobüslere binip tepedeki saraya çıktık. Bir süre kuyruk bekledikten sonra epeyce tırmanış gerektiren bahçelerde ağzımız açık dolaştık. Vay anasını, adamlar cenneti yeryüzüne getirmiş! O kadar güzel, o kadar huzurluydu ki bahçeler anlatmakla anlaşılacak gibi değil.

 

Sintra sokaklarında masal gibi evler. Neredeyse hepsi airbnb evi olmuş. Hemen hayallere daldık, yaz zamanı şuralarda 15 gün kalıp huzur komasına mı girsek diye 🙂

Bu evden yayılan huzura aşık oldum 🙂

 

Sintra’yı arkamızda bırakıp içimizi çeke çeke merkeze döndük ve çılgınca yürüyüş tempomuza başladık.  İlk gün yağmurda, tramvayla çıktığımız Alfama mahallesine tekrar tırmanıp çılgın Lizbon’a bir de güneşli havada baktık. Kendine has bir havası olduğu kesin.

Yorulunca bir kafeye yerleşip tadına bayıldığım şu güzel içecekten içtik. Çocukları görüntülü arayıp Lizbon’u gösterdik.

Tepelerden aşağı inip tekrar Zara’ya uğradık. Sephora mağazası aradık  ama benim pilim bitmişti. Atom karınca arkadaşımı mağazalara salıp Starbucks’da oturdum. Sonra da hiç mekan arama işine girmeden avm yemek alanında salatalarımızı yedik.

Son Durak Porto: 

Son iki günümüz bir liman şehri olan Porto’da geçti. Cumartesi sabah biletlerini önceden aldığımız otobüsün en ön koltuklarına kurulup 3 saatlik yolculuk sonrası güneşli şehre vardık. Bolt uygulamasından 5-6 euro ödediğimiz bir taksi çağırıp airbnb evine ulaştık. Arkadaşımın iyi plan yapması sayesinde tüm turistik noktalara neredeyse 5 dakikada ulaştık. Aşağıya etkileyici bulduğumuz yerlerin resimlerini koyuyorum:

Yolculuktaki eşlikçim. Dorian Grey ve Tomris Uyar bu seyahatte hep yanımdaydılar:)

 

İnanılmaz güzel bir gösteri yapan bu sokak sanatçısından çok etkilendik. Canlı kuşların yer aldığı, sanırım laterna denilen enstrümanının önünde ”Hoponopono” cümleleri vardı. Dakikalarca izledik.

Meraklısına Hooponopono:

”Ho’oponopono’nun temel amacı, kişinin kendisini affetmesi ve bu şekilde problemlerin çözülmesi olarak açıklanıyor. Bunun başarılması içinse kişinin anlaması gereken temel bir noktadan bahsediliyor: Önemli olan kişinin başına ne geldiği değil, kişinin o durum karşısında ne tepki verdiği. Zihin, problem yaratma gücüne sahip olduğu gibi, o problemleri çözme gücüne de sahip. Geleneksel ho’oponopono temel basamaktan oluşur:

  • Üzgünüm,
  • Beni affet,
  • Seni seviyorum,
  • Şükran doluyum.”

Porto’ya kuşbakışı bakan bu güzel tepe görülecek yerler listesinin başında geliyor. Canlı konserler, DJ performansları, harika şehir manzarası eşliğinde bir sürü seyyar satıcıdan alınan içkiler ve atıştırmalıklarla saatlerce vakit geçirilecek bir yer. Biz de bir rock konserine denk geldik. İzledik, insanları seyrettik. Bastonlarıyla o keçi yolu gibi yolları tırmanan yaşlılara, bebek arabasıyla gelenlere hayret ede ede…

Akşam Fado gösterisine bile gittik ayol! Üstelik bilet aldığımız yeri bulamayıp epey dolandıktan ve gösteri bittikten 20 dk sonra esas mekana ulaştıktan sonra. Cevval arkadaşım cama tıklaya tıklaya sesimizi duyurdu ve nazik bir bey bizi içeri alıp hemen yer gösterdi. Bravo arkadaşceğizim !

 

Kahvaltımız böyleydi.

Ertesi sabah şahane bir kahvaltı, köprünün dibinde kahve-nata keyfi, sahilin keyfini çıkarma, dönüş yoluna koyulma derken her güzel şey gibi tatilimiz bitti.

Kategori:
Genel · Günlük · Seyahat

TÜM YORUMLAR

  • Ben de bayılmıştım bu iki şehre. Ne güzel yapmışsınız, daha nice harika tatillere umarım.

    Azize Nisan 14, 2025 12:08 am Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir