Kulübümüzün 17. buluşmasını 1 haziran pazar günü gerçekleştirdik. Didem’in seçkisinden Hüznün Fiziği’ni okuduk . Ödüllü ve çok ses getirmiş kitabı çok beğenenler de vardı, arada kalanlar da. Ben doğrudan beğenmeyenlerin arasındaydım 🙂
Hüznün Fiziği Ne Anlatıyor?
Kitap bir panayır sahnesi ile açılıyor. Sihirbazlar, çığırtkanlar , boğa başlı bir çocuk derken ”Oooo, Yüz Yıllık Yalnızlık gibi başladı bu kitap. Herhalde harika bir şey okuyacağım” dedim ama olmadı. Sayfalar ilerledikçe hikaye kayboldu, Gospodinov’un kişisel tarihi / günlüğü / arşivi gibi bir şeye dönüştü.
Evet, çok güzel cümleler var. Neredeyse her satırın altını çizmek istediğim sayfalar oldu ama ”aşure gibi” dediğim bu anlatıları sevemiyorum. Bir odak noktası, mıknatıs olmayınca ortada ”roman” olmuyor benim için.
Mitolojiyle bizi tanıştıran ve sevdiren kitap Çocuklar İçin Dünya Tarihi olmuştu. Minotor efsanesini görsellerle o kadar tatlı anlatıyor ki oğlanlarla defalarca okuduk. (” O günler bitti artık anne” dedi Eren dün akşam. Sana kitap okumamı ister misin diye sormuştum. )
Minotor, Girit kralı Minos’un karısının bir boğa ile çiftleşmesi sonucu doğan yarı insan-yarı boğa bir canlıdır. Bebek biraz büyüdükten sonra gözden uzak olsun diye kral, çıkışı olmayan bir labirent yaptırır ve Minotoru oraya hapseder.
İşte bu labirent metaforunun Hüznün Fiziği’ndeki kullanımına bayıldım! Yazar, 80’ler Bulgaristan’ında 6 yaşından itibaren evde yalnız bırakılmış. Anne-baba işe gidiyor ve o yılların komünist Rusya’sında her şey karneyle ve sırayla. Onların payına da karanlık bir bodrum katı düşmüş. Küçük çocuk gün boyu bu karanlık odalarda ve koridorlarda -tıpkı Minotor gibi- dolanıp duruyor. Bir gün babasının eve getirdiği mitoloji kitabında Minotorla karşılaşıyor ve diyor ki:
”Kitaba göre o bir canavar, olsun. Ben onun içindeydim ve tüm öyküyü biliyorum. Orada büyük bir hata ve iftira, olağanüstü bir haksızlık var. Ben Minotorum ve kana susamış biri değilim, yedişer delikanlı ve bakire yemek istemiyorum, neden kilitli olduğumu bilmiyorum, suçsuzum… Karanlıktan da it gibi korkuyorum.” s.59
İlk 50-60 sayfadan sonra Gospodinov zihinsel arşivine ne attıysa yazmış da yazmış. Hepsi de güzel, okumaya değer ama o kadar karman çorman ki benlik değil.
” Annem, suskunluğundan muhteşem yemekler yapardı: Kabak kızartması, fırında kuzu, börekler…Her şey birkaç yemekle söylenebilirdi ancak şimdi anlıyorum annem ve babaannemin neden bu kadar güzel yemek pişirdiğini. Onlar yemek pişirmezdi, öykü anlatırdı. ” s.90
” Hayat, küçük ve önemsiz olanda gizlidir, yuvasını buralara yapar. Sonunda ne tür şeylerin kalıp da ebedi karanlık öncesinde parıldadığını düşünmek tuhaf.
”Dakikaların sonsuz kervanında böyle birkaç altın deve daha sayabilirim elbette. Yazın sonları, altı yaşındayım, yoldan inekler geliyor, inekler gelirken önce ağır çanlarını duyarsın, çobanın seslenişini, buzağılarına gelişlerini bildiren böğürmelerini…Ağlama bu, o zaman bile biliyorum bunu. Annem hafta sonu şehirden beni görmek için geldiğinde benden anında boşalan ağlama gibi. Rahatlama ile suçlama, birbirine asla bu ağlamada olduğu kadar yakın olmamıştır. Seni nasıl özledim, sana nasıl kızgınım. Sizi asla bağışlamayacağım inekler ve anneler…” s.234
Not: Çocuklar İçin Dünya Tarihi’nin ciltlisini alın ve çocuğu olan – özellikle 7-14 yaş arası- herkese hediye edin.
Not: Onedio, Minotor mitini görseller eşliğinde pek güzel anlatmış.
Mutlu yazlar, mutlu okumalar hepimize.