Kız Kıza Rodos-Halki

Ekim 2, 2025
2
Views

Edi ile Büdü kuzey ülkelerinde yeterince üşüdükten sonra sonra rotayı güneye çeviriyor arkadaşlar; (Vikingleri yeterince dikizledik; biraz da Yunan tanrılarına ekmek banalım demiş de olabiliriz :))

Gönül ister ki geniş bir bütçemiz olsun, sadece tatil kombinlerine kafa yoralım ama Türkiye vatandaşı iki beyaz yakalı olarak hesap kitabın dibine vurduk. 1(BİR) euro 49 (KIRK DOKUZ)  lira olunca suyumuzu- glutensiz atıştırmalıklarımızı ( Fakir edebiyatında gluten??)  yanımızda taşıdık. Bahar’ın bir plaj çantası vardı ki evlere şenlik. içinden şezlong-şemsiye çıkacak diye bekledim.

Rodos’a Kos’dan gitmek de mümkünmüş; maalesef sonradan öğrendim.  Biz sadece Fethiye / Marmaris ‘den feribot var sanıyorduk. Yine tasarruf tedbirleri kapsamında (Öğretmenevleri olmuş 3600 lira -kamu personeline) konaklamamızı  Müşerref’in evinde yaptık. Üstüne de Dalaman Açık Cezaevi’nin kocaman restoranında yemek yedirdi kızcağız. İşte bunlar hep sevap. Dalaman havalimanına inen arkadaşımı aldım, uyuduk, sabah erkenden yola çıkıp tam vaktinde feribot iskelesine vardık.

Gitmek…Çok güzel bir his; hazzın beklentisi hazdan daha tatmin edici.

Otomatik Fiat 500 Ailesi 500C 1.2 Fiyatları & Modelleri sahibinden.com'da

Arkadaşım önceden araç kiraladı çünkü birinin bütün bunları planlaması lazım 🙂 Bana kalsa yol sıra gidip çay sıra döneceğiz (Annemin lafı). Ay burası güzel deyip oturacağız çünkü plan-proje-rota işleri kafamı allak-bullak ediyor. Seyahatten vazgeçerim daha iyi.

Konaklamalı gidildiğinde araba kiralamak çok avantajlı çünkü feribot iskelesinden otele gidiş dönüş bile günlük kiralama bedelinden fazla. Kiralama firması Marathon bizi ve birkaç konuğu daha limandan aldı ve evrak vb işler sonrası aracı teslim etti. Küçücük bir Fiat 500. İlk ben kullandım ki itiraf edeyim panik atak geçiriyor numarası yapıp şoförlük işini Bahar’a devredecektim . Sinsi planım buydu. O da ehliyetini unutmuş 🙂 Bir şekilde altından kalktık ama yarım gün boyunca camların nasıl açıldığını bulamadık ve panik ataklarımızı park yeri ararken geçirdik . Onun dışında gene gene maşallah bize.

Rezervasyonu Booking’den yaptığımız Galanopetra Rodos oteli site görsellerinde ışıl ışıl parlıyorken gerçekte eski ve yıpranmış bir yapı. Odamızın kilidi zor açılıp kapanıyordu, havlu-mayo asma aparatı kırıktı ve binada ”sezon sonu hüznü” vardı. Rodos merkeze, yeme-içme mekanlarına yürüme mesafesinde olması ve bütün işleri tek başına yapan Alba isimli çalışanın misafirperver tavırları sayesinde yine de kalp kalp kalp.  Yalnız bundan sonra benimle seyahat etmek isteyenler iki ayrı odalı konaklamaya razı olsun çünkü bir kez daha anladım ki kimseyle aynı odada uyuyabilecek normal  bir insan evladı değilim ben çünkü kulaklarım aşırı hassas 🙂

İlk gün hemen Tsambaki koyuna hareket ettik çünkü Rodos çok büyük. Denize girmek için önerilen birçok koy var. Herhalde 40 dakika araba sürdükten sonra kocaman, ücretsiz bir otopark alanına ulaştık. Memleketimizde neredeyse aldığımız nefese para üstüne de vergi ödeyeceğiz ya ücretsiz bir şey görünce şaşırıp kalıyoruz.  Gözünüzü seveyim Zeus’un torunları, bizimkilere benzemeyin. Pinti Avrupalılar havlu üstünde yayıladursun biz ayda-yılda bir gidiyoruz diye şezlong ücreti ödedik (20-25 euro civarında). Sonrası bütün gün deniz, tertemiz sular, dinlenmek, kitap okumak. Bir ara smoothie keyfi bile yaptık. Pek de güzeldi.

Neden Yunan adaları? Cevap bu karede. Bir kere hiçbir şezlong denize sıfır değil. İsteyen kumun üzerine havlusunu serip asla rahatsız edilmeden denize girebiliyor. Kimseyle dip dibe değilsiniz. Kişisel alanınınız var. Müzik ya hiç yok ya az ki bu konuda korkarım kötüye gidiş var. İki yan tesiste DJ vardı!

Akşamına giyinip kuşanıp restoran aramaya çıktık tabii ki. Otele çok yakın civcivli sokaklarda Yunanca tabelalı bir mekana oturduk. Dikkat etmeden sipariş verince dev bir tavuk tabağı geldi, yarısını zor yedik. Yunan’a gidip deniz ürünü-alkol tüketmemek  Adana’ya gidip kebap yememek gibi ama ne yapalım? Sevemedik o tatları.

Rodos’daki ikinci günümüzde pek övülen Lindos’a gittik. Arabayla 1 saate yakın yoldan sonra 7 euro vererek park edebildik. Çok turistik ve canlı bir yer. Uzunca yürüdük, tatlı bir hediyelik mağazasında dolandık. Magnetimizi, küpemizi alıp instadan duyduğumuz Ginger Kafe’ye ulaştık. Koya kuşbakışı bakan ve sadece 4-5 masalı mekanda neyse ki yer vardı. Önce girişte oturduk. Tam pankekler gelmişken ön taraftan birileri kalkınca garsona filan sormadan tabağımızı-fincanımızı oraya taşıyıverdik. Çocuğa da şirinlik yaptık, özür filan diledik. Elin gavuru 100-15o euroluk biletlerle dünyayı geziyor, bir yerde de manzaraya bakmayıversin!

 

Lindos’un daracık ve tertemiz sokaklarında biraz daha dolaştıktan sonra istikamet deniz. Yürüyerek koya indik, yine şezlonglara yerleşip neredeyse karanlık çökene kadar suda kaldık. Bir ara arkadaşımın telefonunu şarj etmek için ben restoran tarafına geçtim ve harika bir roman olan Malma İstasyonu’nu okudum.

Akşam değişiklik olsun diye Old School Bar isminde bir yerde takıldık. Canlı müzik vardı fakat hiç atıştırmalık yoktu. Sadece bildiğimiz paketli cips. Gelene geçene baktık. Herkesin çift olmasına dertlendik.

3. gün Halkide, son gün yine Rodos’taydık lakin son gece bana bir şey oldu, uyuyamadım. Sabah yataktan çıkamadım. Midem taş gibi oldu. Bahar beni uyumaya bırakıp eski şehrin içinde dolaşmış. Müze vs gezmiş. Ben ancak öğlen saatlerinde ona katıldım ve Mandraki limanına gidebildim . Hiçbir şey yemeden içmeden otele dönüp dinlendim. Zaten 17.00 gibi aracı teslim edip onlarım servisi ile limana dönecektik.

Rodos merkez aslında dev bir ortaçağ kasabası. Çok çok güzel. Huzurlu, sakin ama… İşte bir ama var: Aşırı turistik olmuş. Tıpkı Bodrum gibi sadece turistin cebindeki parayı hedefleyen dev bir AVM’ye benziyor. Dükkan üstüne dükkan. Kafe üstüne kafe. Tabela üstüne tabela.

Dönüş feribotu ana-baba günüydü. Bahar’la yan yana bile oturamadık. Sağ tarafımda genç bir adam oturuyordu. Nasıl nazik, nasıl tatlıydı. O da Schengen vizesi ile epeyce gezmiş dolaşmış. 3 gün önce Venedik’teymiş. Çok anlatası vardı. Epeyce konuştuk. Yol nasıl bitti anlamadım.

18.15 te feribota bindik, 20.15 te kendi arabamızdaydık fakat eve sabah 03.30’da geldim. GPS beni Datça feribot yoluna döndürmemiş mi ? Ben bunu anlayana kadar 45 dakika yol gitmemiş miyim? Dönüp de doğru yola çıkmam, şarj molası, uyku molası derken baya tantanalı bir sürüş oldu. Kankamı havaalanına bırakıp eve çıktım ve ertesi gün 13.00’de uyanabildim.

Rodos bir kez gidilip görülmesi gereken bir yer ama Halki…Aşık olduk. Bir sonraki yazıda Halki’yi anlatacağım.

 

 

Kategori:
Günlük · Seyahat

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir