”Hayır, Momo” diye karşılık verdi Hora Usta. ”Bu saatler sadece benim eğlencem. Bunlar her insanın göğsünde taşıdığı şeyin basit birer taklidi sadece.Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insanın yüreği de zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır olan nice yürekler vardır.”
”Ya kalbim bir gün artık çarpmazsa?” diye sordu Momo.
”O vakit, senin için zaman da biter çocuğum” diye cevapladı Hora Usta. Zaman içinde günler, geceler, aylar ve yıllar boyunca geriye doğru giden aslında sen kendinsin. Bir gün çıkıp geldiğin o sihirli kapıya doğru yaşamın boyunca geri gidiyorsun ve sonunda da yine oradan çıkıp gideceksin”
”Ya öbür tarafta ne var?”
”İşte orada, bazen taa içinde duyduğunu söylediğin müziği bulacaksın ama artık sen de o müziğin içindeki bir ses olacaksın”
”Sen ölüm müsün?”
”İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı.
”Momo’nun pek de iyi anlayamadığı bir şey daha vardı. Tiyatro yıkıntısına gelen çocuklar yanlarında bir sürü oyuncak getiriyorlardı ama bunların hiçbiri oynamaya elverişli değildi. Örneğin kendi ekseni etrafında dönüp duran ve başka hiçbir şeye yaramayan uzaktan kumandalı bir tank. Ya da bir çubuğun ucunda çmeber gibi dönüp durmaktan başka marifeti olmayan bir uzay roketi. Bunlarla nasıl oynanırdı ki?
Bunlar elbette çok pahalı oyuncaklardı ve en küçük ayrıntılarına kadar öyle ince düşünülerek yapılmışlardı ki çocukların hayal kurmalarını gerektiren bir yanları kalmamıştı. Böylece çocuklar, saatlerce oturarak onların dönmelerini izliyor,sıkılıyor ve akıllarına başka bir oyun gelmiyordu. Sonunda hepsi eski oyunlarını özlüyordu. Birkaç tahta parçası, kutular, yırtık bir masa örtüsü ve belki bir avuç taşa birazcık hayal karıştı mı ah, ne oyunlar oynanırdı.”
———————————————————————————————————————-
Evet, Momo böyle bir kitap. Çok etkilendim, derin derin düşündüm, kayıp olan zamanlarıma çok üzüldüm, 1973 yılında Michael Ende’nin yazdığı Momo, zamanın yaşamın ta kendisi olduğunu hatırlatıyor bize. Severek yapılan bir işin, acelesiz yaşamanın, durup çiçeklere bakmanın, kuşları ve insanları dinlemenin, sevmenin, sevilmenin mutluluk olduğunu da.
Gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.