Film, bir arabanın arka koltuğunda oturan on yaşlarında esmer bir kız çocuğu görüntüsü ile açılıyor. Araba, kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ yolundan ilerliyor ve kalbe keder yükleyen bir köye ulaşıyoruz. (Köye ait manzaralar, dağlar , taşlar, ağaçlar filmdeki çıkışsızlık -yönetmenin lafı bu- hissini güçlendiren çok önemli bir unsurdu. )
Kız arabadan iniyor ve yaşlı bir adamın elini öpüyor. Bir evden içeri giriyor. Öyle bir ev ki yoksulluk, çaresizlik ve umutsuzluktan yıkılacakken son anda vazgeçmiş gibi duruyor çünkü bu evde genç, güzel bir kadın ve dünya tatlısı bir bebek var.
Az sonra yine aynı sahne. Yine arka koltukta oturan ama biraz daha büyük bir kız. Arabadan iniliyor ve adamın eli öpülüp eve giriliyor. İşte üç kız kardeş bir arada. Reyhan, Nurhan ve Havva.
Bebeği olan Reyhan kasabanın ileri gelenlerinden Doktor Necati Beylerin yanında yaşamış uzun süre. Hizmetçiliklerini yapmış, çocuklarına bakmış. Hamile kalıp köye geri gönderilince yerini ortanca kız Nurhan almış. Evin hanımı Nurhan’ın davranışlarından memnun kalmayınca kızcağıza köyün yolu görünmüş. . En küçük kız Havva’nın gönderildiği evin ise hanımı ölmüş.
Film kardeşlerin kendi aralarındaki konuşmaları, sivri dilli Nurhan’ın vara yoğa itirazları, yumuşak başlı Havva’nın sükuneti ve abla Reyhan’ın bebeğine duyduğu sevgiyle akıp gidiyor. Olaylar da var, bir maden var terk edilmiş, iki adam var, hırsız mı arsız mı belli değil, deli bir kadın var ve de bir Veysel var ki…Umarım NBC ile de çalışır ve bu adamı tüm dünya tanır. O şive, o duruş, ”Keşke beni hor görmeseydiniz” cümlesiyle özetlediği o ezilmişlik ama yine de her insanın temel ihtiyacı olan saygıya duyduğu inanç, Necati denen o kahrolası adama kafa tutuşu..Nasıl anlatsam, rol yapıyor gibi değil de o adam o köyde doğmuş, orada çobanlıktan başka tek bir iş yapmamış ama umudu olan , kaybeden olmayı kabul etmemek için direnen de direnen..Veysel beni çok etkiledi.
Bir olay, heyecan, adrenalin aramadan sadece yaşattığı duyguların büyüsüne kendinizi bırakarak izleyin. Sadece hissedin. Çıktığımda birkaç saat rahatsızlık hissinden kurtulamadım. Yönetmeni Emin Alper, Hollywoodvari mutlu sonların izleyiciye bir şey vermediğini söylerken ne kadar haklı.
Kız kardeşler bana hayatın ne olduğunu bir kez daha gösterdi. Hayat kocaman bir çember. Zaman asla düz ilerleyen bir şey değil. Deli Hatice bunu biliyor olmalı ki sürekli taklalar atıyor ve çok mutlu. Aile insanı zehirliyor ve hasta ediyor ama sonunda yine ateşin başında toplanabiliyor ve babamızın anlattığı saçma sapan şeylere gülebiliyoruz; ancak birimiz ölecekse..Hayat her şeye rağmen kendini dayatan, sevdiren, seviştiren bir şey ve roller her an tersine dönebilir (Erkeğin ağzını kapatan Reyhan; ne güzel bir sahneydi o ). Bir kadın çocuğunu ne yaşarsa yaşasın aşkla sevebilir ve o çocukla yaşama tutunabilir.
Bu film bağırıyor: ÇIKIŞ YOK ! O çemberden çıkış yok. Kocaman şehirler, ışıklı caddeler, sıcak evler, her gün alınan duşlar, yeni kıyafetler..Yok, bazılarımız için yok. Anlar var sadece , bir bebeğin gözlerine baktığımız, süt kokulu kafasını göğsümüze bastırdığımız, yanı başımızda olanı değil uzaklardakini istemenin bedelini ödediğimiz, yine de içgüdülerimize teslim olup çılgın arzulara kapıldığımız, umut etmekten vazgeçilemediğini anladığımız, kardeşlerimize kol kanat gerdiğimiz, ”Benim gibi olma” dediğimiz anlar..Adına yaşamak denen şu garip düzen, nihayetinde bedduadan başka çıkış bulamadığımız bir haldir.
Kahrolsun Necatiler, kahrolsun onların sinsi- tembel karıları, sözünü tutmayan bütün adamlar.. Çok yaşasın Deli Hatice’ler, çoban Veysel’ler, Ankara’daki teyzeler, mektup yazabilen ablalar, birbirine kalbini açabilen bütün kadın ve erkekler..
Not: Radikal’den Kerem Bumin ne güzel yazmış..
Not: Gaia dergide çıkan Kayhan Açıkgöz (Çoban Veysel oluyor kendisi) söyleşisi
TÜM YORUMLAR
Oldukça hoş ve gördüğüm en dolu kişisel bloglardan birine sahipsiniz.Güzel ve detaylı yorumunuzdan sonra sizi keşfetmiş oldum.Sık sık uğrayacağıma emin olabilirsiniz.Sağlıcakla Kalın
Blogcunun en sevdiği yorum ve yeni gelen misafir değil mi? Beklerim.
Sanırım sizin bir blogunuz yok. Yanılıyor muyum?