Napoli Romanları, Elena Ferrante

Aralık 23, 2019
378
Views

Offff bu neydi? Son kitaptan 150 sayfam kaldı ve bitecek diye korkuyorum ama okuma hızımı da düşüremiyorum.

Her şeyden önce önümüzde iki kadının yarım asırlık öyküsü; olağanüstü ayrıntılar, konuşmalar, her döneme ilişkin müthiş bir gerçeklik ve arka plan var. Sırtınızı asla dönemeyeceğiniz bir anlatı bu. Dizi olarak ekrana aktarılmış ve izlemek için sabırsızlanıyorum.

Okurken mutlu olmadım. Özellikle kötü kız Lina’nın olağanüstü akıllı arkadaşım dediği Lenu’yu fırsat buldukça ezmesi, hakaret etmesi, çantasını vb taşıtması gibi hareketleri ve Lenu’nun çıt çıkarmadan ona teslim olması beni çok rahatsız etti. Lenu çok yoksul, birlikte gittikleri bir tatilde 2 yıl önce merhametli bir kadının diktiği soluk mayoyu giyiyor, Lina ise son model havalı mayolarla defile yapıyor. Arkadaşlık bu mudur?

Bir de Lenu’nun erkek sevdası beni deli etti. 10 yaşında göz koyduğu çok afedersiniz öküzün önde gideni bir adamın peşinden 40 yaşına kadar koşmak nedir? Nihayet ondan bir çocuk yaptı ve adam ortadan toz oldu. Yine de aradan yıllar geçmesi gerekti kadının adamı kalbinden silmesi için.

1960’ların katolik İtalya’sında, boşanmak yasal değilken kadınların çatır çatır seks yapması, hamileyim evliyim filan demeyip buldukları adamlarla günlerini gün etmeleri, sonra da üste çıkıp yalan üstüne yalanla kendilerini aklamaları oldukça dikkatimi çekti.

Genel olarak düşüncelerim böyle; şimdi hikayeye gelelim:

İki kızdan Lina, müthiş bir zekaya ve cazibeye ama kötü bir kalbe sahip. İyi yürekli, sevimli, söz dinleyen Lenu, daha 6 yaşında onun tuzağına düşüyor ve onun ışığı olmadan parlaması imkansız bir yıldız olduğuna inanıyor.

” Daha o zamandan onu terk etmemi engelleyen bir şeyler vardı. ..Bulanık bir düşünceyle öteki kızlarla kaçarsam onda bana ait olan ve bir daha asla iade etmeyeceği bir şeyi terk edecekmişim gibi hissederdim.” s.44

Kötü kalpli Lina, hanım hanımcık Lenu’yu ve yaklaşık 2000 sayfa boyunca önümüze çıkan her karakteri bir şekilde kendine bağlıyor. Erkeklerin başını döndürüyor, kadınlar ona benzemek için olmadık şeyler yapıyor. Adeta bir büyücü, gönül avcısı ama beklenmedik anlarda karşısındakini zehirliyor, incelikli laflarla yaralıyor. Gerekirse fiziksel şiddet uyguluyor ya da birilerine uygulatıyor. Lina, çok kötü; asla arkadaşınız olmasını istemeyeceğiniz biri ama Napoli’nin o mahallesinin tartışmasız yıldızı, gelecekte de patroniçesi. Onu şu cümlelerle anlatıyor Lenu:

” Nino’da, Lila gibi onu içten içe kemiren bir şey vardı, bu hem armağan hem ıstıraptı. İkisi de hep mutsuzdurlar, kendilerini bir türlü bırakmazlar, oysa bu adam öyle değildi. Hayatın karşısına çıkardığı her durumu sever gibi görünüyordu.” (s.243 )

 ”Onları izlerken hayatın yıkıla yıkıla inşa edilen bir şey olduğunu görüyor, dünyadan vazgeçmemiş bir ruhun asla kedersiz olamayacağını yeniden kavrıyorsunuz. ” demiş Yasemin Çongar; ne de güzel özetlemiş. Ağzına sağlık.

Ortam / atmosfer İstanbul’un arka sokaklarında tekinsiz bir mahalleye benziyor. Mesela Tarlabaşı . Dayak, şiddet, yoksulluk, aldatma, delilik, çöp dolu sokaklar var. Sevgi dolu anne-baba diye bir şey yok. Her evde en az 4-5 çocuk, içkici babalar, korunmayı /boşanmayı bilmeyen, 30’a varmadan yaşlanmış kadınlar var.

Lina ve Lenu, onlardaki ışığı gören ilkokul öğretmenleri sayesinde eğitim yoluna giriyorlar ancak Lila devam edemiyor, zengin bir adamla evlenip, şık kıyafetler, pahalı mücevherler içinde bir hanım efendi oluyor. Zavallı Lenu yine onu kıskanmaktan kaçamıyor:

”Çocukluğumuzdan beri hayalini kurduğumuz zenginlik belki de budur diye düşündüm. Altınlarla ve pırlantalarla dolu sandıklar değil, içine bütün gün gömülebileceğin bir küvette yıkanmak, ekmek salam jambon yemek, tuvalette bile ferah bir mekana sahip olmak, kilerin ve buzluğun dolu olması, büfenin üzerinde seni gelinlikle gösteren gümüş çerçeveli bir fotoğraf..” s.70

Çocukluk, ilk gençlik, gençlik ve orta yaş / yaşlılık dönemlerini anlatan dört kitap boyunca iki kızın sevgililerini, evliliklerini, çocuklarını, annelerini, kardeşlerini ve çocukluk arkadaşlarını izliyoruz. Büyüyor, evlenip ayrılıyor, karılarını/ kocalarını aldatıyorlar. Farklı işlere gidiyorlar, bilgisayarlar hayatımıza giriyor. Müthiş bir devamlılık var, nasıl yazmış Elena Ferrante?

(Yazı bitmeden son kitabı bitirdim ve tüm hafta sonunu bir tür ”yoksunluk sendromu” içinde geçirdim. Uzun zamandır kitaplar içinde kaybolmamıştım. Bu zevk bambaşka. Paha biçilemez. )

Lina ve Lenu yaşlandılar. Biri kitaplar içinde, son yıllarında bile Lina’nın gölgesinde kalacağından korkarak, diğeri elbette kendine özgü bir şekilde ayrıldı hikayeden.

Yazar olan Lenu, 1700 sayfa boyunca beni o duygudan bu duyguya savurdu. Lina’dan geri kalacağını, onun her zaman, hiç bir şey yapmasa bile hep onun önünde, hep pırıl pırıl parlayan bir yıldız olacağını altı yaşında anladı ama bir ömür bunun olmaması için gayret etmekten vazgeçmedi. Sevgi ve nefret arasında gidip geldiği arkadaşını keşke en başından silip atsaydı demek istiyorum ama bunun imkansız olduğunu biliyorum çünkü Lina’sız bir mahalle, aile ve hayat yok. Alıp başını yabancı bir ülkeye gitse ve orada sıfırdan bir hayat kurup geride kalan herkesi unutsa belki..Nitekim, son kitapta Lenu durumu şöyle özetledi:

”Olmak. Bu beni hep ilgilendiren bir fiil olmuştu ama ancak o ortamda anlamını idrak ettim. Ne olduğunu bilmesem de ben olmak istiyordum ve olmuştum, bu kesindi ama bir nesne, gerçek bir tutku, belirli bir hırsım yoktu. Bir şey olmak istemiştim -işte nokta buydu- ve bunun tek nedeni Lila’nın kim bilir kim olacağından ve benim geri kalacağımdan korkmuş olmamdı. ” (s. 378)

”Her şeyi bilmek, her şeyle ilgilenmek zorunda olduğumu sanmıştım. Bana neydi politikadan, sınıf mücadelesinden? Erkeklerin arasında başarılı görünmek, onlarla aynı düzeyde olduğumu göstermek istemiştim. Moda cümleleri ezberlemeye dört elle sarılmıştım, ne boşuna bir çabaydı. Zihnimi, sesimi şekillendirmiş olan eğitim beni koşullandırmıştı ve öğrenmek için gösterdiğim ağır gayretten sonra şimdi öğrendiklerimi unutmak için çabalamalıydım. ” (s.308 )

Sonuç olarak okumazsak çok şey kaybedeceğimiz bir seri olmuş Napoli romanları. Gerçekten bir kadın destanı. Tavsiye ediyorum.

Daha kapsamlı ve çok beğendiğim bir yorum yazısı için buraya tıklayabilirsiniz.

Kategori:
Kitap Yorumu · Roman

TÜM YORUMLAR

  • Çok merak ettim seni bu kadar saran kitapları.. umarım bir gün okuyabilirim

    Bahar Aralık 23, 2019 3:04 pm Cevapla
  • Bu seriyi ben de okumak istiyorum ama bür türlü alıp da başlayamadım. Elimdeki kitapları bitirince bu kitapları alayım ben artık.
    Yorumuna sağlık

    oytunla hayat Aralık 23, 2019 3:12 pm Cevapla
    • Ben de birinden ödünç aldım. Neredeyse 5 yıl önce çıkmış. Ortalığı kasıp kavurmuş. Duymuştum ama elim gitmemişti. Tavsiye ederim, aldığına pişman olmayacağın bir seri.

      Aydınlık Yüz Aralık 23, 2019 3:30 pm Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir