Gündem yoğun. En sevdiklerimdem M.M’nin o guzel cumlesı duvarımda :
”HAYAT HİKAYEYİ YENER.’‘
Şimdi tırım tırım arasam da bulamam ; nerede geçiyordu bu cümle? Ayrıca ne önemi var?
Her gün bir hikaye yazıyordum. Baş rolde hep ben. Öyle bir kainat ki güneşi de benim dünyası da ayı da..Ya şöyle olursa ya böyle olursa..Siyaseti ayrı dert, savaşı mültecisi , çocukların bursluluk sınavları, o okul mu bu okul mu , öyle mi böyle mi.
Şimdi sıradan dertlerle dolu böyle bir gün hepimize ne kadar uzak ve hoş görünüyor değil mi?
Genelde böyle.
Özelde şöyle:
-Kamu personeli olmanın, her ay gelecek parayı bilmenin ve bunun verdiği güven duygusunun nasıl bir lüks olduğunu anlıyorum -tekrar- . Çoğu insan ya işinden oldu ya da olacak. Birçok küçük işletme belki büyük işletme batacak. Korona öncesi de kimse çok kazanıp kenara atamıyordu ki şimdi birikmişi olsun. Ortalama her vatandaş ucu ucuna yapıyordu kredi kartı ödemesini, çalışan maaşını vs. Ekonomik sıkıntı yaşamayacak çok küçük bir azınlık var maalesef.
– Etüt, servis, yemek, futbol gibi okul dışı faaliyetlere para vermeyince elimizde nakit olabiliyormuş. O insanlar şimdi nasıl geçiniyor diye düşünerek üzülmekse madalyonun diğer yüzü.
– Korona öncesi en az 500 olan acile gelen günlük hasta sayısının 150-200’lere düşmüş olması? İnsanımızın acil servisleri mesai sonrası açık sağlık ocağı gibi görmesi..Sadece gerçek aciller gelse hastanelerin ne halde olacağının bir kez daha anlaşılması.
-Çocukların ekran saatleri rekor seviyeye ulaştı. İdari izinli olup işe gelmediğimiz günler oluyor ama genellikle başlarında değiliz. Olsak da yarım saat site içinde dolanmak için bile dil döküyorum. Eren daha küçük olduğu için kendini o kadar kaptırıyor ki modemi ve bilumum elektronik aletleri tamamen kaldırıyoruz. Mutlaka ağlayarak kapatıyor ekranı.
-Online eğitim işini ciddiye alamadık. Üzgünüm ama gerçek bu. 1. sınıf EBA videoları Eren için çok basit. Emre’ninkiler fena değil. Okulistik gibi sayfalarda birçok ücretsiz içerik var ama organize olup, dikkatimi toplayıp çocuk için bir program oluşturamadım.
-Annem iyi. Ruhen ve bedenen sağlıklı. Güçlü.
-Beynimin içi arı kovanı gibi. Anksiyete yaratan en küçük ihtimal bile panik benzeri bir durum oluşturuyor. Kalbim çarpıyor, beynim uğulduyor, donup kalıyorum. 3 gün önce bir arkadaş aradı, sokağa çıkma yasağı gelecek büyük olasılıkla, tedbirini al dedi. Saat sekizde Cumhurbaşkanı açıklama yapacak alt yazıları geçmeye başlar başlamaz bende bir çarpıntı, midemde bir düğümlenme. Nasıl oldu da bu kadar dayanıksız oldum? Çocuklarım daha küçücük. Önümüzde ne sorunlar var.
-Okuyamıyorum. Eski hızımın onda birindeyim. Hiçbir kitap ilgimi çekmiyor. Birkaç sayfa sonra kapatmak istiyorum.
-Emre ile ilk kez şiddetli bir tartışma yaşadık. Anne olarak otoritem sıfır. Birkaç saat kendime gelemedim. On yaşında olduğu için bir saat geçmeden gözyaşlarıyla özür diledi, ertesi sabah erkenden dersini yapmış, günlüğünü yazmış, bütün gün etrafımda pervane oldu ama iki yıl sonra kapıları çarpıp çıkacağını tahmin etmek hiç zor değil. Konu Eren’e vurması. Her fırsatta. Ölçüsüzce.
-İki çocuk olması karantina günlerinde hem artı hem eksi. Birlikte çok takılıyorlar, online oyunlar oynuyor, kahkahalar atıyor, heyecanla aldıkları ödülleri-kupaları anlatıyorlar, Eren’i ezikleyenlere Emre kızıyor ama hırgür ve boğuşma hiç bitmiyor. Emre horoz gibi Eren’in tepesinden inmiyor. Dün yine itişirlerken Eren tekmeleri ile itti abisini ve Emre başını kalorifer peteğine çarptı. Eren’i yatak odasına gönderip kapıyı arkadan kilitletene kadar Emre’yi zapt etmek için tüm gücümü kullandım.
Korona günlerinde hayat şimdilik böyle. 9 ve 26 nisanda COVİD poliklinikte hasta bakacağım. İnşallah kazasız belasız atlatırız.
Mayısa Allah kerim.