Tirza, Kitap Yorumu

Nisan 3, 2021
314
Views

Bazı kitaplar vardır, rastlayana kadar ona ne kadar ihtiyacınız olduğunu bilmezsiniz ama elinize alıp okuduktan sonra o kitabı okumadan önceki yaşamınızda bir eksiklik varmış gibi gelir.

Tirza benim için öyle bir kitap oldu.

Tek cümle ile ”Her şeyin tam dozunda olduğu şahane bir roman” olarak özetleyebilirim . Mükemmel bir yemek gibi.

İlk bölümün başlığı ”Kira”. Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da şık bir sokakta oturan Hofmeester ailesinin evindeyiz. Altmışa merdiven dayamış baba Jörgen, küçük kızı Tirza’nın 18. yaşını doldurması ve liseden mezun olması şerefine bir parti düzenlemiş.

Titiz, sorumluluk sahibi, çok iyi yemek yapan bu adam büyük bir ciddiyetle ikram edeceği suşileri hazırlıyor. Karısı üç yıl önce gençlik aşkı ile kaçıp gitmiş, büyük kızı evden çoktan ayrılmış ve Tirza ile babası uzun süredir yalnız yaşıyor, okuduğumuz kadarıyla çok iyi anlaşıyorlar. Karısı, iki çocuk doğurduktan sonra dışarda bir yerlerde onu bekleyen hayatı hatırlamış ve zamanının çoğunu atölyesinde erkek modellerin resmini çizerek ve onlarla seks yaparak geçirmiş. Yani aslında Jörgen çocukları , özellikle de Tirza’yı kendi başına büyütmüş denebilir.

Tam da parti hazırlıkları esnasında kayıp eş pat diye ortaya çıkıyor. Hiçbir şey olmamış gibi. Jörgen ne yapacağını bilemiyor, kadını kovamıyor ve kadın parti boyunca adamı sinir etse de (aşırı dekolte kıyafetler, genç erkeklerle sarılıp öpüşmeler vs) kalıcı olarak eve döndüğü çünkü gidecek yerinin kalmadığı anlaşılıyor.

Tirza çok kızgın, annesini affetmemiş, evden çıkıp gidiyor ve geç saate kadar gelmiyor. Parti başlıyor, Allah’ım ne kadar çok içki içiliyor. Jörgen ardı ardına kadehlerce şarap içiyor. Çok iyi bir ev sahibi ama görünmez gibi; belki de onu en iyi tanımlayan sıfatlardan biri bu .

İlk bölüm boyunca Jörgen’i iyice tanıdığımızı zannediyoruz. Evinin çatı katını kiraya vermiş. Bu onun için çok önemli bir yatırım. Kirayı biriktiriyor ve para belli bir rakama ulaşınca İsviçre’de bir bankaya yatırıyor. En büyük arzularından biri kızlarının para için herhangi bir işe mecbur olmaması, ekonomik olarak tam bağımsız olmaları.

İkinci bölümde Tirza’nın büyümesini izliyoruz. Babası ile başbaşa geçirdiği yılları, en mahrem konularda tek gidebildiği insanın babası olduğunu, yüzme, çello gibi kurslara gitmelerini, Jörgen’in ona ısrarla Tolstoy, Dostoyevski okuma çabalarını..

Son bölümde Tirza ve Faslı erkek arkadaşı Choukri (Bence Şükrü diye okunur 🙂 ) Afrika’ya doğru yola çıkıyorlar. Jörgen karısı ile çekişmeli yaşamına dönüyor ama bir terslik var; on beş gün geçmesine rağmen Tirza aramıyor, ulaştığını, iyi olduğunu söylemiyor.

Bu noktadan sonra roman birden hızlanıyor. Tam da sıkılmaya bu Hollanda ne acayip bir ülke, medeniyetin fazlası da zarar diye söylenmeye başlamışken.

Final çok çarpıcı, ters köşe hem de nasıl ters köşe. Son yüz sayfada kitabı elimden bırakamadım. Bittiğinde feci dertlendim; kim bilir bir daha ne zaman böyle sağlam bir romanla karşılaşacağım?

Aile nedir? Çocuk büyütmek neden insanı bu kadar zorlar? Jörgen kötü bir insan değil, ilgili bir baba. Anne ortada yok, çocuğunun yemeğini de düşünüyor, dersini de, veli toplantısına da o gidiyor, kendince ruhunu beslemeye çalışıyor. Ortalarda olmayan, sağda solda genç adamlarla gününü gün eden anne ise şöyle bağırıyor Jörgen’e:

Adamın kusuru belki silik, sönük bir karakter olması. Kendini ortaya koymak için bir çabasının olmaması -olsa da işe yaramadığını tecrübe etmiş bu arada – Tirza’ya aşırı anlam yüklüyor, onun üstün zekalı olduğundan çok emin, beklentisi yüksek ama baskı yapan bir baba değil. Yanında bir kadının rehberliği olmadan tek başına bir adam için daha fazlası olabilir miydi? Onu da bilemiyorum. Norveç’li bir yazardan okuduğum ve çok beğendiğim Mahcubiyet ve Haysiyet’de de aynı şeye şaşırmıştım: Çok medeni ülkelerde insanlar aşırı yalnız. 18 yaşını dolduran kendini bütün aileden soyutlamak zorunda sanki. Ne bir kızkardeş var, ne hala ne teyze, ne de yakın arkadaşlar. Ana-babalar için o yaştan sonra çocuklarına yabancı gibi davranmamak günah sanki. Bilemedim. Umarım gerçek dünyada böyle değildir.

Tirza bekaretimi kime vereyim diye gelip babasına soruyor. ”Sana sınıftaki oğlanların adını sayacağım, belli başlı özelliklerini söyleyeceğim, birini seç” diyor ! Adam kem küm edip gayet pedagojik ifadelerle güzelce rehberlik ediyor , yani daha ne yapsın?

Final keşke böyle olmasaydı, tamam, bomba gibi olmuş ama çok çok üzüldüm Jörgen için.

10 üzerinden 10 veriyorum. Kapağı beğenmedim basit olmuş, ucuz bir roman gibi göstermiş ama Tirza benim için bir başyapıt.

Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir