Eren’in gerçek doğum gününde Bodrum’da değildim. Atlansın istemedim. 3 eylül cuma günü Zeynep-Neslihan ve Duygu ile kutladık. Eren pastasını üflemeye bile zar zor razı oldu. Bir önceki gün bana ”drag klik” yapan mouse (280 lira) aldırmıştı hediye olarak, pek mutluydu. Eşim -sağolsun- uzaktan onay için bana diz üstü bilgisayar almış; çılgınlar gibi oyun oynadılar bir haftadır. Bu mouse da oyunlarda bilmem ne işe yarıyormuş. Pastayı Gülşen yaptı, Sema börek gönderdi, ben kısır ve börülce salatası yaptım sadece. Şükürler olsun, bir arada ve sağlıklı halde bir doğum gününü daha kutladık.
Gelelim bana…
Bugün 7 eylül salı.. En son yazımın üstünden bir ay geçmiş. Koskoca bir ayı delirmiş gibi geçirdim. Her gün yeni bir karar aldım, bir gün olur dediğime ertesi gün kesinlikle olmaz dedim. Düşünmekten hasta oldum, her yerime ağrılar girdi, ilk kez covid testi yaptırdım.
Neyse ki eylül geldi. İnanamıyorum hala ama hava serinledi. Sabahlar ve geceler en azından. Çok çok sıcak bir ağustos ayıydı. Yangından önceki ve sonraki birer hafta 50 dereceye yaklaştı. Havuz-deniz hiçbir şey beni serinletmedi. Temmuz ayının tersine ne konu-komşuya selam verdim, ne eş-dostla haberleştim. Böyle garip, gel-gitli tuhaf bir yazdı. Hayattan soğuduğum, mutsuzluğun baki olduğunu kabul ettiğim, ”madem mutsuzum koy ver gitsin, elimde ne varsa yakıp yıkayım o zaman” dediğim, varoluşsal krizlerle boğuştuğum, sabahı akşamı bilmediğim buhranlı zamanlardı. Evet ben her yaz hayata küserim; Ege’de yaşadığımız son sekiz yıldır temmuz-ağustosu sıkıntıyla bekliyorum ama bu yaz özellikle şu Ortaca’ya geliş gidişler ve her gün başımıza yeni bir iş açılması bizleri perişan etti.
Sonuç olarak Ege’de yaşamaya devam edeceğiz. Ülkenin hali malum, pek çoğumuz küçücük şeylerle mutlu olmaya uğraşıyor. Bizlerin ise pek çok büyük mutluluk sebebi var; denize gidebilmek, kumsallarda oturabilmek, onca kalabalığa rağmen dokuzda başlayacak okul için sekiz kırk beşte evden çıkabilmek, havuz başında takılırken oğlanları evde yalnız bırakabilmek, motosiklete atlayıp dağ bayır gezebilmek, işe gitmediğimiz (nöbet ertesi bile olsa) günler olması, İmge’de Zai’de takılmak.. Arkadaşlarımız, ”Gerçekten nasılsın? Seni merak ediyorum” diyebilenler, begonviller..
İşte böyle, okurken , yazarken, çocuklara güzel anılar bırakmaya çalışırken, onların kahkahalarına eşlik ederken (Ben leydi değilim diyen Eren’im) doğumgünleri yaparken -iki balon iki süsle de olsa- hayat hikayeyi yeniyor.
Çocuklar dün tam zamanlı okula başladı. Bir gün bile fark etti yaşam tempomuzda. Erken yatıldı, erken kalkıldı iki gündür. Emre dün ”Online eğitimden anlamıyorum ben anne, inşallah böyle devam eder” dedi. Defterler alındı, kitaplar kaplandı, kırtasiyede fiyatları gördükçe fenalıklar geçirildi.
Dün Eren okula girmekte zorlandı, mızık mızık epeyce üzüldüm, çocuğa da bir şey diyemiyorum, garipler okul yüzü görmeden üçüncü sınıf oldu. Emre ”Anne sana kötü bir haberim var, hani bizim peygamber var ya bu sene onun hayatını ayrıntılı işleyecekmişiz savaşlar filan ” dedi. Bir de LGS diye bir şey varmış, yeni haberi oldu 🙂 (6. sınıf)
Bir yaz daha geçti, şükür bin şükür. Hoşgeldin sonbahar.
TÜM YORUMLAR
“LGS diye bir şey varmış” hahahahaaa :))) İlahi çocuk :)))
Nice mutlu yaşları olsun inşallah….
Çocuklar büyüyor, biz evriliyoruz, hepimiz değişiyoruz… Ama çocukların okula başlaması sanki hayatımızı düzene soktu. Mutluyum bu düzenden 🙂
Bizim evin havasını anında ve çok dramatik biçimde değiştirdi okul. Umarım tekrar online bataklığına düşmeyiz.
Yeniden hoşgeldin…
Hoş bulduk o zaman 🙂