Kıymetli Şeylerin Tanzimi, Kitap Yorumu

Aralık 2, 2021
255
Views

Yıl bitmeden beni mutlu eden yeni bir yazarla tanıştım. Müşerref‘in önerdiği Sezen Ünlüönen’in ilk kitabı olan Kıymetli Şeylerin Tanzimi adından bağımsız, birazcık dağınık bir kitap. Belki kasıtlı belki değil ama benim hoşlandığım bir tarz değil bu. Sevim, Fırat, Nazlı, Sevim’in anne, baba ve kardeşi, teyzesi, yeğenleri, bu yeğenlerin sevgilileri derken çorbaya dönebilirdi hikaye; bu tarz filmleri de bir gerginlikle izlerim, bir şeyleri tam olarak anlayamıyormuşum gibi gelir. Yine de bu kitabı severek, heyecan duyarak, ”İşte bu” diyerek keyifle okudum. Az önce yazar hakkında internette bulduklarıma göz gezdirirken birinin ”Barış Bıçakçı” benzetmesi ise cuk oturdu. Sahiden, benim en çok sevdiğim kitaplarda ilk beşte yer alan Bizim Büyük Çaresizliğimiz tadı yok mu Kıymetli Şeylerin Tanzimi’nde? Ne hoş bir benzeşme. Üstelik Bıçakçı’da olmayan o feminist tona bayıldım.

”Erkeklerin düşünmesi yeter. Kadınların düşünmesi yetmez. Kadınlar ‘Bugün temizlik yapacaktım da sana layık bir temizlik olmayacak diye vazgeçtim” diyemez. ‘Bu akşam evde yemek yok muydu? Nasıl aklımdan çıkmış görüyor musun? Söz bir daha ki sefere ‘ diyemez. ” s.48

Yılın son günlerinde Büyü Dükkanı ile başlayan, bu kitapla devam eden okur mutluluğum sıradaki kitabın hevesiyle katmerlendi. Bağlar ile kalbimde yer eden Starnone bakalım bu sefer nasıl bir dünyaya götürecek beni:)

Pek çok güzel cümleden bir buket yapalım:

” Hiç ümit olmayan karanlık durumlarda hemen sezilmeyen bir rahatlık gizlidir. Olacak her şey olmuş, yapılacak her şey yapılmıştır. Artık çabalamaya , beklemeye gerek, belirsizliğe mahal yoktur. Hiç umudu olmayan yatalak hastalar ayağa kalkıp kalkmayacağı belli olmayan hastalardan bir bakıma daha mutludur. ” s.88

” Aile, sevgi üretmek için bir araya gelmiş insanların durmadan hayal kırıklığı, fedakarlık, başa kakış, öfke ve ev işi ürettiği yerdir.” s.90

” Demir’in hikayesinin parçalarını kimse bilmiyordu. Herkesi tanımak, herkese dokunmak, herkese ulaşmak, herkesi kurtarmak, herkesi mutlu etmek, herkesçe sevilmek isteyen biri için bu muhakkak ki üzüntü vericiydi…Boşluğa bakınca boşluk da sana bakardı, dünyadan kaçınca dünya arkandan kovalamazdı. ” s.96

” Kendisini ilk bakışta çarpan, çarpan demeyelim de görür görmez dikkatini çeken (insanın hayat arkadaşı söz konusu olduğunda o gün ilk olarak masada Çisil’i beğendiğini, derken kızın Kenan’ın elini tutuyor olduğunu fark ettiğini, gözlerini alamadığı gösterişli Suna’nın gevşek, küfürlü konuşmasını itici bulup Sevim’e yöneldiğini hatırlamaması doğal) Sevim’in tam ciddi düşünülecek kız olduğuna ikna olunca Fırat, ciddi bir strateji izledi.” s.116

” Uzaktan büyülü bir masal dağını izler gibi izlediği kültür sanat dünyası burnunun dibindeydi de Gülendam’ın haberi yoktu meğer. Kendisini başka bir hayata taşıyacağını umarak ziyaret ettiği sergilerin, izlediği filmleri, okuduğu kitapların o aradığı muhtemel hayatla beraber bir anda kendisinden uzaklaştığını, her şeyin dışında ve gerisinde kaldığını hissetti Gülendam. O kitapları yazanlar, o şarkıları besteleyenler bilinmez gizemli kişilerken değil de Ezgi ile İdil oluverince esas, varmak istediği durak yabancılaşmış, erişilmezleşmişti.” s.146

” Ama… Yani çalışmayıp da ne yapacaktı? Sabah altıda kalkıp yola düşen, evin kirasını düzenli yatıran, ay başında büyük bir alışveriş merkezine gidip buzdolabını tıka basa dolduran, evi kış günü tişörtle gezilecek kadar ısıstılmasına gıkını çıkarmadan faturayı ödeyen başkası olunca çalışmayı, disiplin ve fadakarlığı küçümsemek daha kolay oluyordu muhakkak. ” s.166

” İnsan kendisine ait bir sözü, bir meselesi, bir istikameti olmasını beklemektense etrafta hazır bekleyen aidiyetlerden birini üzerine giyiveriyor, varlığın en temel ve en yorucu meselelerine evlilikle-çocukla değilse de kısa film yönetmenliği veya dj’likle yama yapıveriyordu. Nermin Hanımla Fikret Beye ne kadar anlaşılmaz görünürse görünsün Ezgi’nin dergisi bir varoluş biçimi olarak ne uçuk, ne alışılmadık, ne de anlaşılmazdı. Ezgi’nin hayatı son tahlilde kendi evliliklerinin, kızlarına dayattıkları hayatın aynısının yurtdışı görmüşü, kolejde okumuşuydu.” s.176

Hayat demek bu kadarcık, hep böyle damla damla, sürekli uğraşıp didinerek, tırnaklarla kazına kazına değildi. Başka şeyler vardı, en azından başkalarının hayallerinde vardı, Anna’nın ucunda ölüm bile olsa onu araması az şey miydi? ” s.181

Ancak bir romancı kendinden bihaber bir ev erkeğine Anna Karenina okutup hayatını sorgulatabilir

İşte dostlar kitap böyle. Daha o kadar çok cümle var ki unutmak istemediğim. Okuyun, okutun. Önyargılı olmayın, eleştirmek için bakmayın, seveceksiniz Sezen ‘i. Özgeçmişini okuyunca nasıl ağzımın suları aktı anlatamam..Tanışmak istediğim yazarlar listesine kendisini severek ekliyorum.

Diğer kitabı :

Etiketler:
· ·
Kategori:
Günlük · Kitap Yorumu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir