”Türkiye’de bazı şeylere sadece çok zengin veya çok fakirsen sahip olabilirsin mesela bahçeli ev veya at. ” İnternetin uçsuz bucaksız ovalarının birinde karşıma çıkan bu cümleyi yazanı çok takdir etmiştim; şahane bir tespit değil mi?
Ne zaman başka bir şehre taşınma fikrimi dile getirsem onda dokuz aynı tepkiyle karşılaşıyorum, müstakil evin var, karşında deniz, herkesin hayali bu, ben ne demeye başka bir yer hayal ediyorum?
Şöyle ki yatak odamla alt sokaktaki ”villa” arasında beş metre gibi bir mesafe var. 75 yaş üstü komşular altı ay boyunca her gün sabah sekiz sularında bu balkona girip çıkmaya başlıyorlar çünkü sadece orası güneş almıyor. Şanslı isem evin hanımı olmuyor ve beyefendi önce çay makinesini fişe takıp mutfağa dönüyor. Birkaç sefer sonunda kahvaltılıklar masaya koyuluyor, o arada görevli -elbette- Sözcü gazetesini motorsikletle getiriyor, çay demleniyor, komşu gazete eşliğinde kahvaltı keyfine başlıyor. Bir saat süren çatal-bıçak tıkırtıları sonrasında yavaştan uyanan diğer komşulara bas sesiyle ” Günaydınnnnnnn” faslı var. Ufak tefek sohbetler ediliyor, havanın durumu vb.
Sonrasında telefonla sağı solu aramalar başlıyor çünkü komşunun canı sıkılıyor. Sesi maşallah aşağı mahalleden duyulacak tonda olduğu için aradığı herkesle ne konuştuğunu kelimesi kelimesine biliyorum.
Komşu gürültüsü ile imtihanım bu balkonun güneş altında kaldığı öğlen saatlerine kadar sürüyor. Sonrasında pek rahatsızlık vermiyor kulaklarıma, sağolsun. Bunun gece terörü de olsa ne yapardım?
Nadiren gece misafirleri oluyor, maç izliyorlar bazen, gece yarısından sonra bir yerden dönüyorlar, o zamanlarda gece gürültüsünün daha fena olduğundan emin oluyorum. Zaten hepimizin bildiği üzere bu ülkede mutlu olmanın ilk koşulu daha kötüsü olabileceğini adımız gibi bilmektir.
İşten dönerken ilk baktığım şey komşunun arabasının yerinde olup olmadığı. Yoksa mutlu oluyorum.
Denize bakan ”villamızda” güneş altı gibi evimizin içine doğuyor ve akşam saatlerine kadar önce balkon-mutfak tarafı sonra da oturma odam gözlerimi acıtan ışıl ışıl güneş ışınlarının istilası altında. Perdeler ve pencereler kapalı, klimalar açık olursa yaşanır oluyor temmuz ve ağustosta hatta eylülde.
Çöplerimiz alınıyor, kapımıza ekmek getiriliyor ve üç ay havuz kullanıyoruz. Ödediğimiz aidat yeğenimin pırıl pırıl evine ödediği kira kadar.
Bu kadar olumsuz şeyden sonra madalyonun diğer tarafını çevirelim.
Çocuklar evin içinde top oynuyor, bisiklet sürüyor, kedi bir şeyler yuvarlıyor; yani gürültü serbest. Bu nasıl bir özgürlüktür ancak apartmanda çocuk büyütmüşler bilir.
Pek çalışkan bir bahçıvan olmasam da yatak odamın penceresinin önünde bir kayısı ağacım var iki yıldır ve şu günlerde tepeden tırnağa çiçek dolu. Uyanınca ilk iş perdeyi çekip ona bakıyorum.
Giriş balkonunu büyüttük, altında kalan genişçe eski depoyu bir odaya çevirdik ve eşim orayı atölye gibi kullanıyor. Pandemide her boş vaktini atölyesinde ahşap ve çelikten çeşitli eşyalar yaparak geçirdi. Ben bir ara koşu bandı koyup dizlerim alarm verene kadar az da olsa yürüyüş yapmaya çalıştım. Müstakil ev size böyle imkanlar sunuyor.
Asansör aramadan her dakika ayağımızı sokağa atabiliyoruz. Bagajdan bir şey almak, bir dal gül kesmek, kedilere mama vermek; amacımız genellikle bunlardan biri oluyor.
Ülkemizde çeşit çeşit müstakil ev tipi var; hem şehre yakın hem ıssız bir ev mümkün değil . Önceliği iyi belirlemek lazım. Şimdi ev bakıyor olsam havuz aramazdım, genişçe bir bahçenin ortasında olsun, bahçesinde büyük bir ağaç olsun, altına masa koyabileyim derdim, varsın eski olsun, tadilat gerektirsin.
Bu olmuyorsa hayata yakın olsun, çocuklar ekmek almaya gidebilsin, mahallede birkaç yaşıtı olsun derdim.
Etrafta yaşayanlar yaş ve sosyal durum açısından bize benzesin, ortak konularımız olsun derdim.
İnsan neyi istemediğini de ancak deneyimle öğrenebiliyor. Teorikle pratik elbette müstakil ev mevzusunda da birbirini tutmuyor.
TÜM YORUMLAR
Ne tesadüftür ki ben de dün buna benzer bir yayın paylaştım ve derdim ağırlıklı olarak komşulardı.
Okudum. Bir karar verebildiniz mi?
Evet bir karar verebildim çok zor olsa da..
Taşınmaya karar verdim kimbilir belki de kararsız kalmaktan daha iyidir böylesi.
Çok fazla dert etmeler çok fazla düşünce oldukça yıpratıcı zaten bazen seçenekler insanı o kadar çok yorar ki..
Hayırlısı dedim niyet ettim başladım hazırlıklara..
Şüphesiz Allah da gelişmeleri o yönde halk edecektir.
Kesinlikle en yorucu olan kararsızlık. Hayırlısı olsun hakkınızda.
Teori ile pratiğin birbirini tuttuğu bir alan ben görmedim örgü örmeyi öğrendiğim günden beri. Sanırım ben müstakil ev pek istemezdim. Bahçe bakımı ile uğraşmak ilgi alanıma girmiyor, ama eşim de bayılırdı. Bi de iki kişinin aynı şeyi istemediği böyle durumlarda var işte.
Kesinlikle. Örgü ne güzel bir örnek. Dikişe heves ettik bir ara, iş fermuar dikmeye gelince hepimiz pes ettik. Oysa ne kadar kolay görünüyordu.
“Zaten hepimizin bildiği üzere bu ülkede mutlu olmanın ilk koşulu daha kötüsü olabileceğini adımız gibi bilmektir”
Adımız gibi Elif hanım, adımız gibi. Ne harika bir tespit.
Şafak Salda demişti dün, “ya bu dünya, başka bir dünyanın cehennem yeriyse” diye.
Aidat konusunda çok haklısınız; hele görevliye, 2 poşet taşıyıp yardım etti diye her seferinde 10-20 lira bahşiş veriliyorsa, sanki mülk sahibi onlar, biz kiracı gibi geliyor; yan komşunun bütün rutinini ezberlemiş olmak çok yorucu olmalı. Umarım iyi niyetli sevgi dolu insanlardır.
Sözcü okuyan komşularım olsun isterdim açıkçası.
Evinizin cephesi, Güney batı olabilir mi, o güneş sanki bizim evde de naklen yayın yapıyor gibi geliyor, bata bata batamıyor, top gibi kucağımızda sanki. Güney batı almamaya yemin ettim neredeyse.
Güney olduğu kesin, batı mı bilmiyorum 🙂
Siz ne durumdasınız müstakil ev maceranızda?
Takipte olduğum, 2.250.000 olan evi, 3.000.000 yaptılar bir anda.
Eryaman’da. Bir ev parası daha zam. Nasıl olacak bilmiyorum Elif Hanım; üzüntüden hasta oldum resmen. Yıllardır sesim kısılana kadar ders anlatıyorum, orta halli, bahçesinde ağaçların olduğu bir müstakil ev alacak kadar para biriktiremiyorum. Aklım başıma geldi ama geç geldi.
Eyvah eyvah…Biraz elinizi çabuk tutup biriktirmeyi beklemeden almanız lazım galiba Aliye. Yoksa o para 20 yıl daha birikmez :(( Maalesef dev bir kamera şakasının içinde yaşıyoruz ve yakın zamanda da bitecek gibi değil.
12 yıldır Çeşme’de yaşayan biri olarak ilk 7 yıl bahçeli evden sonra taşındığım apartman dairesinde çok mutlu idim tabi sadece ben eşim mangal yapamadığından oğlan evde top oynayamadığından şikayetçilerdi. Ben ise Çeşme gibi bir yerde kömürlü kalorifer ile ısınan küçücük temizlemesi kolay evimizden çok memnundum. 5 yıl aradan sonra haftaya bahçeli ev hayatımız yeniden başlıyor güzel taraflarını görmek istiyorum sadece duyumuma göre yüzünü görmesekte huysuz komşuları kafaya takmak istemiyorum şimdiden 🙁
Korkutucu bir değişiklik..Umarım gönlünüzce olur . Çeşme’ye dair hiç fikrim yok, memnun musunuz orada yaşamaktan?