Bitmek bilmeyen mart ayında her bir tarafımız donduktan sonra nihayet nisana ulaştık. Hele Emre’nin futbola yeniden başlamasıyla beraber neredeyse her hafta sonu gittiğimiz halı saha maçlarında iliklerimize kadar üşüdük. Sert bir kıştı ama ilginç bir şekilde aşırı rüzgarlı değildi. Önceki kışlarda o kadar çok fırtına olurdu ki camların zangırtısından yerimizde duramazdık.

İki belki üç yıl aradan sonra Emre yeniden futbola başladı. Hokey antrenmanları pandemi boyunca devam etti aslında ; daha sonra manasız bir sebeple güzelim saha kapatıldı. Okuldaki muhabbetleri sonrasında çocuk tekrar futbola başlamak isteyince hem evden çıkması, hem ekran bağımlılığını azaltması hem de takım oyunlarının kazandıracağı alışkanlıkları düşünüp hemen olur dedim. Sonrası bol bol masraf tabi. Krampon, kaleci forması, üst baş , polar. Yeter ki hayatın içinde olsun; kendini en çok kalabalık içindeyken tanıyor insan, evde hep ağam paşam muamelesi yapıyoruz çocuklara. GS futbol okuluna kayıt olduktan 1 hafta sonra hokey grubundan da mesaj geldi ama ikisine birden gitmesi mümkün değil. Aslında hokey, milli sporcu olabilme şansının daha yüksek olduğu bir alan. Biraz devam etsin bakalım, belki bırakıp hokeye döner; hayat nasıl olsa bizi her gün şaşırtıyor.

8-9-10 nisanda üç gün boyunca Kuşadası’na futbol kampına gidiyor. İlk kez bizden ayrı bir yerde kalacak. Hevesli şimdilik, hepimiz için değişik bir deneyim olacak.

2022 ramazanı başladı. Her gün oruç tutmam zor; bünyem artık kaldırmıyor açlığı-susuzluğu. Bir de ramazan kalabalık sofralarla güzel. Sanırım insansızlık en çok böyle zamanlarda kendini gösteriyor. Bizim iftar soframız böyle:

Geçtiğimiz hafta pasaportumu yenilemek için Muğla’ya gittim. Egenin en güzel zamanları. Yollar tam uzun yol şarkıları dinlemelik, her yer çiçek. Bu sene mimozalar geç kaldı gerçi. Daha yeni açıyorlar. Valiliğin olduğu bölge tertemizdi, restore edilmiş tarihi bir banka binası vardı hemen yakınında, gözüm gönlüm açıldı. Sokaklar pırıl pırıldı. Türk kahvesi beş liraydı, Bodrum’dan 100 km bile uzaklaşsa şaşırıyor insan, kendini zengin hissediyor.
Yeşil pasaport için sadece defter bedeli yatıracakmışım, 750 lira fazladan harç yatırmışım. İadesi için vergi dairesine başvurmak gerekiyormuş. Bir sürü insana da dert yandım, bir kişinin pasaport yenilemesi 1500 lira diye. Meğer ben yanlış okumuşum sayfada yazanları.
Belki bu ayın içinde veya sonunda Almanya’ya gitmem gerekebilir. Kardeşim gurbet ellerdeki 25. yılını inşallah anahtarı sadece kendisinde olan bir evde kutlayacak. Taşınma aşamasında yanında olabilmeyi ümit ediyorum. Bir çaydanlık çayı aramıza alıp, eskilerden yenilerden konuşmak, belki de çok konuşmayıp birlikte susmak, elli metre öteden birbirimizi tanımaya çalışmak (altı yıldır yüz yüze gelemedik) ,havaalanında kucaklaşmak, bizden hiç bir iz taşımayan gri ve sevimsiz caddelerde birlikte yürümek; hayalini kurduğum şeyler.
Eşim yarın 3 geceliğine Ankara’ya gidiyor. Yaklaşık iki yıldır amatörce uğraştığı bıçak yapımı hobisini bir üst seviyeye taşıyacak. Beğendiği bir ustaya çıraklık yapacak. Çok takdir ediyorum onu. Boş zamanlarında yapacak çok güzel bir uğraş buldu.

Eren bugün Heredot Kültür Merkezinde gösteri provasında. Okul çantasını götürmedi. Ufak sırt çantasına su ve Dido koydum. Öğlen yemeği için açma aldım simitçiden. Şöyle yaparsın böyle yaparsın diye konuşurken bir anda mahzunlaştı. Alışkın olmadığı ortamlar onu geriyor. Sarıldık, öpüştük. Mümkün olsa vazgeçecek aslında ama servise bineceksiniz, bakalım nasıl olacak filan diyince yeniden heveslenip yürüdü gitti.
Ödevler pek umurunda olmasa da arkadaşları, futbol oynamaları, geç kalmamak gerektiğini bilmesi, halk oyunu, sınıfta olan biten hakkında yaptığı yorumlar derken okulun hayatımızda ne kadar önemli bir yeri olduğunu bir kez daha anladık. Pandemi öncesi okullar hakkında ne çok olumsuz konuşurdum, eleştirim akademik kısımla ilgiliydi aslında ama şimdi anlıyorum ki okul sandığımızdan ve gördüğümüzden çok daha büyük bir şey.

Oasis sinemada salı günleri çocuklara ücretsiz bilet varmış; tesadüfen duydum ve hemen harekete geçip sağda solda reklamını gördüğümüz Kırmızı filmine bilet aldım. Önceden biraz okumuştum hakkında, yaş sınırlaması 10-12 olmalı diye ama 5 yaşında gibi görünen bir sürü çocuk vardı salonda ve yetişkinler ellerine mısırları tutuşturup çocukları yalnız bıraktılar. Pixar’ın filmlerini çok severim, oğlanları da yalnız bırakasım gelmedi , ben de girdim salona. Maalesef aradan sonra devam etmek istemedik, çocuk filmi diye düşünüp hoparlör seslerini epey kısmışlardı, duymakta zorlandık, konu çok ilgilerini çekmedi, daha çok anne-kız ilişkisi üzerineydi. Yine de langırt oynayarak epey eğlendiler. Sonra Beyza’yı arayıp ikinci yarıyı anlattırdık 🙂


Yerde miyiz gökte miyiz bilmesek de, yanımızdan yöremizden çağıl çağıl akan hayata hep şaşkın gözlerle baksak da , içinde bulunduğumuz anda hep biraz yabancı hep biraz rüyada gibi olsak da zaman bize hiç aldırmıyor. Günler, aylar, yıllar kanat takmış uçup gidiyor.
Geriye şiirler ve şarkılar kalıyor..

TÜM YORUMLAR
Böyle sanki sizinle karşılıklı dertleşmişim hissi aldım yazıdan. Umarım kızkardeşinizin yanına gidebilirsiniz.
Umarım gidebilirim, sanırım her geçen gün yerimizden kalkmak zorlaşıyor, maddi manevi..
Ben de dertleşir gibi yazıyorum. Teşekkürler okuyup yorum yazdığınız için.