Berlin’de Neler Yedik, Nereleri Gezdik?

Eylül 7, 2022
172
Views

Bu seyahate turist kafasıyla çıkmadım. Plan yapmadım. Pek çok karar gibi bu sefer de içimden şiddetle arzuluyor olmam bileti almam için yeterli oldu. Öz be öz kardeşimi altı koca yıldır görmemiş olmaya daha fazla dayanmak istemedim.

Amacım yeni evi yerleştirmek, zaman ve para yettiğince eksiklerini tamamlamak olsa da epeyce gezdik dolaştık. herhangi bir rehbere, instagram araştırmasına gerek duymadan yollar boyunca yürüyüp beğendiğimiz yerlere oturuverdik.

Zor bela bulduğumuz bu kafe tüm seyahatin açık ara en güzel molası oldu. Pasta taptaze, kahveler mis gibiydi. Saatlerce oturduk. Momsen Caddesindeydi ama adını bilmiyoruz. Aşağıdaki resim de iç mekana ait. Hırvat garsonla çat pat Türkçe konuştuk. Oturma uzayınca bitki çayı ve şimdi hatırlamadığım soğuk bir şey içtik ama kahve-pasta kesinlikle daha iyiydi.
Adı La Femme olsa da burası simit sarayı tadında bir yer. Soğuk meze tabağı aldık. Kreuzberg’de; Türkiye’de hissetmek için ideal.
Mobilyacı MÖMA’da 2 saat kalınca kendimizi hemen karşı kaldırımdaki bu kafeye attık. Ninemin pastası olarak tercüme edebileceğimiz pastasını pek beğenip ikinciyi sipariş ettik. Aşağıdaki resim de iç mekan.
İKEA’da beyin fırtınası sonrası perişanlığımız
Ağustos ortasında sonbahar fotoğrafı: İşte Berlin’de olmak böyle bir şey 🙂
Berlin’in neşeli kalabalığı; Afrika dansı mıydı Latin miydi tatlı bir müzik eşliğinde salınan kalabalık tam yıkık kilisenin önündeydi.
Bal Kaymak kahvaltı evinde harika saatler.. Kahvaltı 25 euro civarındaydı ama iki kişilik miydi tek miydi bilemedim.
Yüzüm nasıl da asık; kardeşimle ”Hayat güzel, vazgeçme, gayret et ” temalı konuşmalar yapıyorduk ; 40 yıldır olduğu gibi.
İlk kez çıkacağımız Zafer Anıtı’nın uzaktan görünüşü..Brandernburg köprüsü ile karşılıklı duran gösterişli heykele çıkış 4 euro, gittikçe daralan 100 küsur basamaklı merdivenle çıkılıyor. Tepeden şehre bakmak pek güzel. Bir kez de olsa çıkmak lazım.
İşte Berlin; televizyon kulesi, geniş ve temiz kaldırımlar, gri gökyüzü..
Nanu Nana ismini 25 yıldır biliyorum. Sonbahar etkisi çoktan rafları hakimiyetine aşmıştı, tatlı mı tatlı bir kupa ile çıktım dükkandan. Aslında ikiydi ama Efsun’un favori karakteri Jojo’yu anımsattığı için birini o aldı. İyi ki de öyle yapmış. En son 8-9 yaşındayken gördüğüm yeğenimle aynı kupadan kahve içiyoruz şimdi.

12 günün iki gününü İkea’da geçirdik. Onlarca ürün bakıp elmalı strudel hayaliyle kendimize gaz verdikten sonra favori koltuğun stokta olmaması gerçeği ile karşılaştık. Gelmeden önceki gece İngatorp masa alıp eve götürmek için bir sürü stres yaptıktan sonra Züleyha’ları aradık bizi alsınlar diye. Koca koca iki kutu ile mağaza önünde kahve içtik doping niyetine. O arada bir taksi geldi ve 20 euro’ya götüreceğini söyledi. Kardeşim o kadar umutsuzdu ki adamla ben İngilizce anlaşmaya çalıştım, olmayınca Almanca’ya döndüler ve 49 kiloluk üst tablayı taşımamıza yardım bile etti Rus şoför kardeşimiz.

O akşam Züleyhalar beni yolcu etmeye gelecekti. Kocası sağolsun yarım saatte masayı, yarım saatte mutfak rafını monte etti. Komşu ses oldu diye kalorifer borusuna vurunca ben çok gerildim; polis çağırır diye ama neyse ki kazasız belasız bitti montaj.

İkea’nın nefis vanilya soslu elmalı ”strudel”i. Bir an durdum, Elvan’ın yüzüne baktım ve onunla karşılıklı oturuyor olmanın tadını iliklerime kadar duydum . Büyücü romanındaki o nefis satırları hatırladım: ”Bir zamanlar tuz kadar erişilebilir olan bir şey, şimdi sihirli bir iksirmişçesine ufak bir şişede tutuluyordu sanki. ”

Pek seyahat yazısı gibi olmadı bu yazı ama kardeşimle gittiğim için her biri ayrı güzeldi, 10 güne bu kadar çok şey sığdırmayı da ancak iki kız kardeş başarabilirdi 🙂

Kategori:
Günlük · Kitap Yorumu · Seyahat

TÜM YORUMLAR

  • Bu yazıyı kaçırmışım.üşenmesem de ben de yazsam.şahane bir seyahat olmus

    Gul Ekim 9, 2022 12:24 pm Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir