2010’da doğuran anaların pek çoğu ergenlik fırtınalarıyla epeydir boğuşuyor olmalı; bize esintisi yeni yeni ulaşıyor.
Emre geçen hafta sonu ilk kez Oasis^de iki arkadaşıyla buluşup yemek yedi ve vakit geçirdi. Eve uzaktan kumandalı bir araba ve papara kart (bir tür kredi kartı ) döndü. O günden beri de karta para yatırmak, çekmek, karttaki parayla Steam’den oyun almak (yüzde onu kartına iade ediliyor) gibi pek heyecanlı işlerle meşgul. Bağımsızlığa giden yolda ilk adımlarını atıyor oğlumuz. Telefon istemeye başladı ve bu konuda gerçekten çok rahatsızım; eline telefonu aldığı anda uzay boşluğunda kaybolup gidecek sanki. Öyle tekinsiz bir dünya.
Babası ile çatışmaları göz yumamayacağım kadar şiddetli olabiliyor. Kasım-mart arasında dört aylık bir dönemde eşim yurtdışında olacak. Bakalım bu ayrılık nasıl gelecek?
Eren dördüncü sınıfta, okulu pek sevmiyor ama geç kalmak istemiyor hiç, gün sonunda mutsuz değil ve okulla ilgili gezi vb şeylerde oldukça heyecanlı. Nisan sonunda Ankara- Eskişehir gezisi olacak, yakında bursluluk sınavları tantanası başlar. Emre’nin okulda da işler pek iyi gitmiyor. Boş geçen dersler var. O konuda radikal bir adım atmamız gerekebilir. (Emre’lere okulda döner veriliyormuş ama o kadar kalitesizmiş ki ”sakat at ” etinden yapılmış olabilirmiş.)
13-14 ekimde Halikarnas Balıkçısı anma etkinlikleri vardı. Füreya’dan sonra Cevat Şakir’e özellikle ilgi duyuyorum. Kalktım gittim. Mitoloji ve Sözlü Tarih başlıklı iki sunuma katıldım. Ortaokul ve lise öğrencileri getirmişlerdi. Çocuklara acıdım; o kadar sıkıcı ve verimsiz ki konuşmalar. Anlatan ne anlattığını bilmiyor, dinleyen ne dinlediğini… Sakallı Restoran’da yemek ve güzelim dev ağaç günün güzellikleri oldu.
Haftasonu Andropoz’u izledim Netflix’de. Seyredilebilir, kaliteli bir iş olmuş. En çok hoşuma giden günümüz gençlerinin düşünce yapısının bu kadar net ortaya koyulması oldu. 50’ye merdiven dayamış koca koca adamlar/ kadınlar ordan oraya savrulurken 13-15 yaşında bacaksızlar yatırım yapmanın, iş büyütmenin, gelecek zenginliğin derdine düşmüşlerdi. Özgüvenler tavan, mahcup olmak yok, utanmak yok. İnşallah uzun yaşar ve 30-40 yıl sonra neler olacak görürüz. Çok merak ediyorum bu çocukların 40 yaş sonrası hallerini.
Bir değişiklik yapıp görselleri toplu halde kopyaladım. Böyle bir kolaj oluştu. Sırayla yazayım, bozmak istemiyorum.
Haftaiçi modemi kaldırıyoruz üç haftadır. Evdeki atmosfer anında değişiyor; bizimle daha çok takılıyorlar, kediyle oynuyorlar vs tabi bu sefer de cuma gecesi oturup pazar gecesi kalkmak istiyorlar. Yine de ekran bağımlılığı o kadar zor bir mücadele ki onsuz geçen her dakikayı kazanç sayıyorum. Birlikte oturup film izlemeye bile hasretiz. Bambaşka bir evrende yaşıyor çocuklar ve sanki gerçek hayat onlar için teferruat; aslolan dijital dünya. Konuşmaları, esprileri, şarkıları, kahramanları hepsi bizim hiç bilmediğimiz şeyler olup çıktı. Öyle birbirimize bakıyoruz eşimle ”Bunlar ne diyor” diye. Mesela ”Bunu ancak ociler bilir” diyor Emre; Old Gamer’ın baş harfleriymiş, herhalde yaşlı manasına geliyor. Boomer var bir de; o da yaşlı demek.
Sevgili blog..Ben aşık oldum ama bir eve. Oturuyorum, kalkıyorum ve ev hep aklımda. Görsellerde yemek alanını ve tüllerini görebilirsiniz. Sema ile gözümüz gönlümüz açılsın niyetiyle gittiğimiz ev görmesinden ”Bu ev benim olmalı” içsel çığlıkları ile çıktık ve iki saat sonra kapora verdim; hem de eşim görmemişken. Ama olmadı çünkü bankalar artık kredi vermemek için bin dereden su getiriyormuş ve emlak piyasasında aşırı durgunluk varmış bu nedenle. Bir de kriz beklentisi, belirsizlik, güvensizlik. Şimdilik satılmadı; hem o ev hem bizim evimiz. Bakalım..Günün sonunda Doğu^nun tevekkülünden başka bir şey kalmıyor geriye.
Dağbelen^de tavsiye edilesi bir kahvaltı yaptık geçenlerde ama o paralara yazık a dostlar. Ayda yılda bir belki. İsim de karışık, Ekmek and More. Her şey lezzetli, mekan on numara.
Odun almaktan bahsettiğimize göre hoş geliyorsun kış mevsimi. İyiliklerle, güzelliklerle gel.
TÜM YORUMLAR
Biraz iç döküş biraz da son günlerin dökümü gibi olmuş sevdim. Okuldaki yemek mevzusu sıkıntı mutlaka bir çözüm bulmak gerekir. Bu ekran bağımlılığı hakkında sizlerden yaşananları okuyunca ilerde ben ne halt edeceğim diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Umarım bu ekran işine bir çare bulunur, yoksa baş edilecek gibi değil 🙁
Okurken “ev” konusunda çok heyecanlandım. Umarım alırsınız, canı gönülden dilerim. Yıllardır ben de güzel bir ev hasreti çekiyorum. Eşinizin yurt dışına gitmesi ekonomik olarak elinizi kolaylaştırır belki, eş dosttan borç bulsanız. Almancılar filan… İnşallah olur. Sevgiler
Ah Aliye..Bunu ancak bilenler anlar. Tez vakitte hepimiz arzuladığımız yuvalara kavuşuruz inşallah ama şimdilik umutlar başka bahara kaldı gibi çünkü tık yok emlak piyasasında :((
Umarım hayalinizdeki evi alırsınız.
Gençlerle nesil farkını ben de hissediyorum. Özellikle dinledikleri şarkıcıların hiçbirini tanımıyorum. Annem, benim bildiğim ünlüleri tanımayınca çok garibime giderdi, onun durumuna düştüm 🙂
Hayalimdeki ev yine hayallerde kaldı. Bakalım hayat neler çıkaracak önümüze? Eşim yurtdışı görevi bitince köpek kesin alınıyor. Yazarım artık bloga.