Bir yaz daha geçiyor; aslında ömür geçiyor da adet olmuş işte, yaz gelsin, kış gelsin derken koca koca yılları devirip duruyoruz.
Kafamın içi çıfıt çarşısı gibi; her an başka bir şeyle mücadele halindeyim, maymun beyni diye bir laf vardı bir aralar, daldan dala atlayan düşünceler için ne kadar uygun bir tabir. Galiba biz de çağın hastalığına yakalandık ; kendini meşgul sanma hastalığı. Günün sonunda elimizde kalan daha çok borç, daha çok zihinsel yorgunluk , tükenmişlik hissi ve temel problemlerin olduğu yerde duruyor olması. (Örneğin evimle barışamamam, ev işleri-yemek vb rutine oturtamamam, çocukların başı boşluğu).
Tabi ki ve iyi ki arka planda hayat akıp gidiyor. Misafirlerimiz oldu bu yıl, teyzemler geldi, Max geldi, Ecem gelecek. Gerçek hayata bağlıyor beni bu koşuşturma, aksi takdirde Netflix izle, uyumaya çalış, uyanıp işe git, her gün alışveriş yap (bu ürün gelecek hafta kim bilir kaç lira olacak kaygısı); indirim takip et, daha çok indirim takip et, her gün yeni sitelerden alışveriş yap şeklinde geçiyor 24 saatim.
Bu yazıyı yazmaya belki 1 saat önce başladım: ev bahsi açılınca tekrar sahibindene girip 2 ev daha baktım, 2 emlakçı ile randevulaştım , kendi ilanımı güncelledim, tavşanların nakliyesi için otobüs firmalarını aradım. Bence bunlar hiç normal değil. İşlerin böyle sürüncemede kalması.
Oysa son günlerden birkaç an paylaşacaktım. Tarihe notlar düşecektim. O zaman başlıyorum:
Ve izlediklerimden bir demet:
Kalın sağlıcakla a dostlar, yarın 1 ağustos. Gelsin bakalım.
TÜM YORUMLAR
Tam yaz gibi bir yaz dedirtiyor yazı. 🙂 Misafirler, çocuklar, biraz kitap, biraz izlemeler… Ne hoş. 🙂
Yaz gibi ya değil de ”Kış gelsin” dedirten bir yaz benim açımdan . Yazı sevmeyip Egede yaşamak da benim tuhaflıklarımdan biri.