Çocuklarla Roma 1. Gün

Şubat 6, 2024
33
Views

Her zaman olduğu gibi anlık bir kararla, Skyscanner isimli siteden uygun bilet tarihlerine baktım ve aldım gitti! Nasıl bir şuursuzlukla işlem yaptıysam giderken İstanbul Havalimanı-Roma  (Bagajsız) olan uçuş, dönüşte Roma – Sabiha Gökçen’miş (Bagajlı) ve biz bunu dönüş gününe kadar fark etmedik. Hatta yeni havaalanından Sabiha’ya nasıl gidilir diye baya araştırdık vs. Anlayacağınız çok bilinçli ve farkındalık dolu (!) bir seyahatti 🙂

İkinci büyük mesele olan konaklama işinde Airbnb tek seçenek çünkü 4 kişi olunca otel fiyatları arşa çıkıyor ve odalar 18-20 metrekare filan. Yorumlara bakarak merkezde görünen bir  ev seçtikten sonra (yorumlar yanıltıcı bu arada) bence işin yüzde yetmişi bitmişti. Youtube’da Roma Bileti isminde bir kanal var, güzel güzel anlatıyor. FMO havalimanından Roma merkeze nasıl gidilir sorusuna bile video çekmiş adam.

Tanıdık tavsiyesinin yerini hiçbir şey tutmayacağı için Roma’yı su yolu yapmış bir arkadaştan tavsiyeleri de aldık ve yollara düştük.

İlk gün Bodrum’dan İstanbul’a uçuşumuz öğlen saatlerindeydi. Yeni havalimanına ilk kez gittim, beklediğim kadar havalı/büyük gelmedi bana. Dış hatlara oyalanmadan geçtik ve maalesef 6-7 saat bekledik. Havaalanı fiyatlarını duymuştuk ama görünce yine de şok olduk.  Dışarı çıkıp bir yerlere gitmek de pek akıllıca olmadığından mecburen havaalanında bekledik. Emre ile ben bütün  duty free mağazaları gezdik. Parfümleri kokladık. 47.000 liralık Dyson marka kulaklık denedik. Ekibin kalan yarısı ferah bir oturma alanı olan Paşa Döner’den hiç ayrılmadı.

Aynı menüler Sabiha Gökçen’de yarı fiyatına. Neden? Yurt dışına çıkabiliyorsan paranın hesabını bilmeyecek kadar zenginsin mi demek istiyorlar? Mado da cam şişe su 53 lira.

 

Kafamda deli sorular ve halimize üzülmekle geçen saatlerin ardından gecikmesiz olarak uçağa bindik. THY ile uçma keyfini unutmuşum.  Gayet lezzetli ikramlar, kişiye özel kulaklıklar, güncel filmlerin olduğu ekranlar derken 22.00 gibi Roma’ya indik. Yol bulmak  video izleyerek filan olacak şey değil ilk gidişte. Paşa paşa taksiye bindik ve 50 euro’luk fiks ücreti gözümüzü kırpmadan ödedik. Belli bir yaştan sonra artık paranın değil rahatlığın derdine düşmek lazım.

Evin resimlerini ve yorumları – istisnasız hepsi çok olumlu- iyice incelemiştim ama evin tam cadde üstünde olduğunu, giriş kat olduğunu, dış ve iç olarak 2 adet olan kapıların gayet gıcırtılı olduğunu filan kimse yazmamış. Genellikle büroların olduğu bir bina olduğu için sabah 7.00 den gece 11-12’ye kadar o iki kapı öttü de öttü. Özetle gürültülü -en ama en hassas olduğum konu- bir konaklamaydı. Şimdi gitsem kesinlikle merkezde kalmak için ısrar etmem. Daracık bir otel odasına 4 kişi sıkışmaktansa kocaman 2+1 evde olmak ise bu seçeneğin en büyük artısıydı.   Altı gece olması gereken konaklamayı dalgınlıktan herhalde beş gece seçip ödemişim. Neyse ki son geceyi de ev sahibi rezerve etti sistemden. 90 euro olan gecelik ücreti  nakit olarak  kilitli kutu içine bıraktık. Bisiklet kilidi gibi bir şeye tutturulmuş kutu ortalıkta duruyor; isteseler hemen çalarlar . Kilitli kutu aşağıdaki görseldeki gibi bir şey. Anahtarlar içinde, şifreyi ev sahibinden alıp girince kutu açılıyor. Bu sayede gece ya da sabah istediğiniz saatte girip çıkabiliyorsunuz. Kimsenin sizi karşılamasına veya anahtar bırakmanıza gerek kalmıyor.

 

Ertesi sabah ev sahibi Paola’nın bize önerdiği Parenti Cafe’ye GPS yardımıyla yürüyerek gittik fakat oturacak yeri yoktu. Oraya doğru yürürken önünden geçtiğimiz Clementina‘ da oturduk. Hatta ertesi sabah da oraya gittik.  Kruvasan çıtır çıtır ama kahveler ılıktı. Genel olarak Roma’da içtiğim kahveler bana aynı hissi verdi; yeteri kadar sıcak değildiler.

İlk günü en bilinen yerlere ayırdık. Metro ile Barberini istasyonunda inip yürüyerek Trevi Çeşmesi’ne ulaştık. Yıllardır her filmde gördüğüm anıt benim hayalimdekinin beş katı büyüklükteymiş ! Ağzım açık bakakaldım. Dünyada görmeye değer ne çok şey var, değil mi?

Roma’yı iyi bilen arkadaşımızın tavsiyeleri uyarınca İspanyol Merdivenleri, Pantheon ve  Navona Meydanı’nı ilk gün gezdik. Arada bir pizza molası verdik , gün sonunda küçük ve çok sevimli bir kafede kahve-tiramisu keyfi yaptık ve yorgun argın eve döndük.

Akşam evin bulunduğu caddedeki başka bir mekanda oturduk ve rahatça yemek yedik.

Birer cümle ile özetlediğim tüm bu işler sırasında çocuklarla daimi bir mücadele halindeydik ve aslında ilk günün sonunda bile tükenmiştik. Çocuklar küçük değiller ama gezmek, görmek, kültürel faaliyetler hiç ilgilerini çekmiyor. On dakika yürüyünce oturalım demeye başlıyorlar, biri pizza istiyorsa öbürü istemiyor, biri önden gidiyorsa diğeri arkada kalıyor.  Bir türlü ”ailece bir şey yapma ” noktasına gelemiyoruz.

Seyahat ezberi bozuyor.

 

 

 

Kategori:
Günlük · Seyahat

TÜM YORUMLAR

  • “belli bir yaştan sonra parayı değil, konforu kovalamali insan” 40 yaşım için harika bir cümle. bHele kazandığın parayı kendin yeme özgürlüğunun ve aklinin olması müthiş.zira yillarca biz kazandık başkaları yedi. Aile olma halini mahveden bir durum. Birbirinden para kaçırmaya başlamak filan… çok mutlu olun çok huzurlu olun dilerim 🙏💜

    Leyla Şubat 6, 2024 4:22 pm Yanıtla
    • Ah Ah. O kadar çok duyuyorum ki bunu. Bir türlü ayrışamayan, çocuğunun sırtından inemeyen hastalıklı Türk aile yapısı. Çok ama çok büyük bir mücadele. Kolaylıklar diliyorum.

      Aydınlık Yüz Şubat 8, 2024 9:50 am Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir