İşin Aslı Judit ve Sonrası, Yorum

Şubat 3, 2025
98
Views

İki kadın, bir adam ve fonda dağılan-çöken Orta Avrupa. Bu kitap tadından yenmez. Çok beğendim.

Sandor Marai’nin (Şandor diye okunuyormuş) 89 yıllık ömrü çok zor geçmiş. Yaşamının çoğunda göçebeymiş ve sadece Macarca yazdığı için uzun yıllar sesini duyuramamış. Ölümünden 10 yıl geçtikten sonra keşfedilmiş, itibarı iade edilmiş, bir sürü ödül almış. Oysa bu adam yaşarken yalnızlık ve yoksulluk içindeymiş. 89 yaşında intihar edecek kadar umutsuzmuş. 1900’de doğan Marai, iki büyük dünya savaşının yaşandığı o karanlık yıllarda yazar olmanın bedelini sonuna kadar ödemiş o kıymetli insanlardan biri. Bu yaşa kadar tanışmadığıma üzüldüğüm bir isim.

Fitxer:Sándor Márai (San Diego, 1959).png - Viquipèdia, l'enciclopèdia lliure

59 yaşında, Amerika’da.

‘Kültürün ne olduğu, özellikle burjuva bir birey için kültür olgusunun ne anlama geldiği kitabın en temel tartışması. Her üç karakter, hatta bütün karakterlere etki eden yazar kişisi de, kültür hususunda değerlendirilmeye tabi tutuluyor.  Márai, bu noktada kültürlü ve bilgi olma halini kalın çizgilerle birbirinden ayırıyor. Bir proleterin, kendini yetiştirerek ancak ve ancak bilgili olabileceğini, kültür içinse bir yaşam biçiminin esas kılınması gerektiğini ve bunun ancak gelenekle ortaya çıkabileceğini belirtirken, kültür olgusunu burjuvaya mahsus olarak sunuyor.” diyor Radikal Kitap’ta. Sınıf çatışması, küçük burjuva, burjuva ve köylü sınıfı arasındaki gerilim, sınıf atlama çabası, savaş gibi gürül gürül akan bir sürü kaynaktan beslenen zengin bir anlatı olsa da benim için romanın gücü Ilonka ve Peter’ın bu kadar iyi anlatılmış olması. Tıpkı Ahmet Altan’ın Dilara – Ragıp, Mehpare- Hüseyin Hikmet çiftlerinde yaptığı gibi kadın ve erkek dünyasına  o kadar güçlü bir ayna tutulmuş ki her cümlesini yüreğimde hissederek okudum.

 

Burjuva Sınıfı Nedir? Burjuva Sınıfının Güçlendirilmesi | Marcatime

Öylesine kullandığım ve ne anlama geldiğine kafa yormadığım ”Burjuva” kavramı eserde epey yer tutuyor. Neymiş peki burjuva?

”Burjuvaköylüişçi ya da soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi.[1] Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa burjuvazi denir.

Burjuva sınıfı kesinlikle soylu sınıf olmayıp sonradan ticaretle zengin olmuştur. Kendisine atalarından toprak miras kalmamıştır. Kendi yeteneği ve çalışmasıyla zengin olmuştur.[5]

Soylu sınıf, ülkeyi yönetmekte söz sahibi olmak isteyen Burjuvaziyi baldırı çıplaklar, görgüsüzler olarak nitelemiş ve onları siyasetten, sanattan anlamayan bir kitle olarak görmüştür. Fakat Burjuvazi ilerleyen zamanlarda daha da güçlenmiş ve toplumsal konumunu sağlamlaştırmıştır. Böylece sınıf bilincine ulaşmıştır. Bir örnek vermek gerekirse Burjuva sınıfının güçlenmesi üzerine İngiliz Parlamentosunda zaten var olan Lordlar Kamarası’nın yanı sıra seçim ile oluşturulan Avam Kamarası kurulmuştur.  ”

Bu arada ”küçük burjuva” olarak tanımlanan ayrı bir sınıf daha var:

Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi

 

İşin Aslı Judit ve Sonrası’nın Konusu Ne?

Küçük burjuva sınıfındaki Ilonka, daha varlıklı-eğitimli – YANİ DAHA BURJUVA- Peter ile evlenir. Evlilik yılları boyunca hep küçümsendiğini hisseder ve kendini beğendirmek için çırpınır durur. Bir çocukları olduğunda Peter’ın kabuğu biraz kırılır gibi olur ancak bu dönem çok kısa sürer. Bir gün kayınvlidesi ile dertleşirken başka bir kadının varlığına dair bir söz duyar ve Ilonka’nın savaşı başlar. Üstelik bu kadın, işçi sınıfından biri olan Judit’tir. İki kadının mücadelesi bir ömür sürer.

Hikayeyi 3 ayrı ağızdan monolog şeklinde dinliyoruz.: Kadın (Ilonka), adam (Peter) ve Judit. Ben en çok Ilonka’nın  bölümünü sevdim. 8 yıllık evlilik sonrası boşanan kadını o kadar iyi anladım ki. (Herhalde ben de küçük burjuva sayılabilirim)

” Boşandığımız anda artık onun düşmanı olmuştum, yaşadığım müddetçe de öyle kalacağım” diyen hemcinsime sonuna kadar hak verdim. (Acaba çocukları olsa böyle diyebilir miydi?)

” Kuşkusuz beni seviyordu fakat aynı zamanda bana evinde, hayatında tahammül ediyordu. ”

” Burjuva ömrünün sonuna dek kendini onaylamak zorundadır. Aristokratsa daha dünyaya gelirken onaylanmıştır.” s.9

Bu kitap, kulübün şubat kitabıydı ve benim seçimimdi. Hiçbir fikrim olmadan, iki kadın bir adam denkleminin cazibesine kapılarak listeye koymuştum. 17 kişiydik ve iki saat boyunca epeyce hararetli konuştuk. Eserdeki eril dil ve bakış açısı, aşk var mı yok mu, sınıflar arası çatışma, Peter’ın kendini beğenmişliği, gözümüzün önünde canlanan sahnelerin gücü – Judit’in bir çukurda farelerle yaşaması, Peter ve Lazar’ın tiyatrosu, Ilonka’nın balodaki güzelliği- , aslında üç karakterin de Lazar’a aşık olması gibi pek çok şey dile getirildi.

Peter içinde bulunduğu sınıf ve 1900’lü yılların genel atmosferi düşünülünce elbette narsistik bir ruh hâlinde ama  kendini nasıl anlatıyor bakalım:

” İlk karım mükemmeldi ve onu sevmediğimi de söyleyemem. Sorun onun, zavallı kadının bir burjuva olmasıydı. Yanlış anlama ben de burjuvayım. Peki sorun ne miydi? Birincisi benim ritüelleri bilen bir burjuva olmam. Ben zengindim, karımın ailesi yoksuldu fakat burjuvazi bir para meselesi değildir. Evet, benim tecrübeme göre tam da yoksul burjuvalar , burjuva zihniyetine ve yaşam biçimine gergin bir ruh haliyle yapışırlar. Zengin adam hiçbir zaman toplumsal adetlere, burjuva düzenine, görgü kurallarına ve saygıdeğer davranışlara böyle rahatsız edici bir titizlikle tutunmaz, oysa küçük burjuvanın onaylanmak için hayatın her anında bunlara ihtiyacı vardır. İlk karımla sorun neydi? Hassasiyet ve kibir. İnsanın yaşadığı sıkıntıların, felaketlerin temelinde genellikle bunlar olur. Kibir. Gurur. Korkarız çünkü kibir yüzünden hayatın hediyesini almaya cesaret edemeyiz. Bir insanın kayıtsız şartsız sevilmeyi kabul etmesi büyük cesaret ister. Kahramanlık değilse bile cesaret. Çoğu insan sevgiyi ne almayı ne vermeyi bilir çünkü ödlektir, kibirlidir, korkuları vardır.

Beni seven kadın için yeterince cesur değildim, şefkatini kabul edip benimseyemedim, utandım; ona biraz tepeden bakmam da söz konusuydu çünkü farklıydı, küçük burjuvaydı, farklı bir yaşam ritmi vardı. Ayrıca kendim için, kibrim için korktum ; benden sevgi talep edilirken yapılan asil ve karmaşık baskıya teslim olmaktan korktum. O zamanlar hayatta insanın utanmasını gerektirecek hiçbir şey olmadığını bilmiyordum.” s.113

 

 

Kitabım çantamda İstanbul’u gezdi. Marai, Türkiye’yi de ziyaret etmiş. Acaba neler düşündü, neler yaşadı?

Peki Judit? Benim en az empati yapabildiğim kişi Judit oldu.

” Zenginlerden nefret ediyordum doğru ama daha ziyade onlardan korkuyordum. Saygıyla karışık bir korku duyuyordum tıpkı şimşek ve gök gürültüsünden korkan vahşiler gibi. İsyankar bir proleter, sınıf bilincine sahip bir işçi değildim, hiç alakam yoktu. O kadar aşağıdan gelmiştim ki fıçıların üstüne çıkıp halka seslenenlerin anlattıklarından daha fazlasını biliyordum. Adalet olmadığını ve asla olmayacağını biliyordum. ” s.243

” Babam Nyirseg’de kabun toplardı. O kadar fakirdik ki toprağa bir çukur kazmak zorunda kalmıştık, kışın orada yaşıyorduk; tarla fareleriyle birlikte.” s.206

” Kısacası evin sakinleri deliydi ama bunlar gündüzleri dostça çene çalan, iş zamanı büroda her şeyi halleden, tatlı tatlı gülümseyen ve sonra birdenbire yersiz bir şey söyleyen ya da makası doktorun göğsüne saplayan türden delilerdi. Deli oldukları nereden anlaşılıyordu biliyor musun? Kaskatı olmalarından. Katı hareketler, katı sözler. ” s.216

” Zavallı adam ailesiyle, çevresiyle, alışkanlıklarıyla bağını koparmıştı. Tam anlamıyla bana göç etmişti; iflas edip denizaşırı ülkelere gitmek üzere yolculuğa  çıkan bir centilmen gibi. Belki tam da bu yüzden onunla hiçbir zaman huzur içinde yaşayamadım çünkü benim yanımdayken evinde değildi. Benimle her zaman, baharatlı bir sıcağı olan, ilginç Brezilya’ya göç edip orada yerli kadının tekiyle evlenen biri gibi yaşadı ve o yabancı dünyada kendi kendine, oraya nasıl düştüğünü soran biri gibi. Yerli kadının yanında başka bir şey düşünüyordu. Vatanını mı? Belki. İşte benim sinirime dokunan da buydu. ” s.232

Söyleyecek çok şey var. Bu roman anlatmakla bitmez. Ayrıca çeviri çok başarılı. Çevirmen Esen Tezel’in Deniz Yüce ile yaptığı yayın ise mis. Marai’nin yaşamı, eserleri ve felsefesi hakkında epeyce bilgi var. İlginizi çektiyse lütfen dinleyin:

 

Kategori:
Günlük · Kitap Yorumu

TÜM YORUMLAR

  • Harika bir kitap tanıtımı olmuş. Tekrar okumaktan büyük keyif aldım.
    Aynı kitap İzmir-Urla Tasarım Kütüphanesi- Kitap Kulübü’nde çok doyurucu biçimde incelenmişti. Okunması gereken bir eser gerçekten.
    Sevgiyle.

    Makbule Abalı Şubat 3, 2025 8:42 pm Yanıtla
    • Yorum köşesine düzenli yazdığım yorum ne kadar farklı çıkmış.
      Kendi yazıma yabancı kaldım adeta.
      Acaba daha mı kısa yazmalıydım?
      Esen kalın.

      Makbule Abalı Şubat 3, 2025 9:18 pm Yanıtla
      • Maalesef o sorunu çözemedik. WordPress’le ilgili bir şey. Yorumlar böyle tuhaf görünüyor.

        Aydınlık Yüz Şubat 4, 2025 12:14 pm Yanıtla
    • Türkler olarak sevdik sanki Marai’yi 🙂

      Aydınlık Yüz Şubat 4, 2025 12:15 pm Yanıtla
  • Günaydın. Detaylı anlatımınız için teşekkür ederim.

    deniz Şubat 4, 2025 10:08 am Yanıtla
  • Okurken edebiyatın tadını aldığım romanlardan biri, nasıl yazmış diye diye okudum. Diğer kitaplarını da aldım.

    Serpil Şubat 5, 2025 12:23 am Yanıtla
    • Mumlar’ı ben de alacağım:) İyi ki böyle güzel kitaplar var:)

      Aydınlık Yüz Şubat 5, 2025 11:35 am Yanıtla
  • Güzel tanıtım olmuş, ben de merak ettim kitabı… Sevgiler…

    Azize Şubat 6, 2025 3:15 pm Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir