Ana Evi 2025: Ne Gidebilmek Ne Kalabilmek

Temmuz 2, 2025
20
Views

Nişan- düğün gibi neşeli işler bahane oldu. Tek başıma 10 gün anneme gittim. Uçak yolculuklarım rahat ve sakin geçti. Kulaklıklarım, evde indirdiğim birkaç bölümlük dizi, ”gitme”nin verdiği o harika his…Hatta Kocaeli Otogar’da Bahar’la 1 saat oturduk . Ne iyi yaptık.

Düzce serindi. Gittiğim gün beni teyze kızım aldı ve doğrudan onun evine gidip akşamki nişana hazırlandık. Yaşıtım olan teyze kızımın kızı evleniyor! İnanması değil yazması bile zor. Gelin kızımız, 2006 yılında İstanbul’a taşındığımızda ilkokula yeni başlamıştı; eksik dişli, aşırı iştahsız minicik bir kızdı. Herhalde evlilik hayatımızın en keyifli-mutlu birkaç senesini onların Zeytinburnu’ndaki loş evlerinde yaşadık. Gebeliğimde, doğumumda yanımdalardı. Pek çok pazar kahvaltısını birlikte yaptık. Hafızamda o yılları  ”hafif” bir zaman dilimi olarak saklıyorum ve sevgi ve özlemle anıyorum.

Gerisi fotoğraflarda:

Bir gece üşenmedik Cumayeri’nde bulunan Seyir Kule‘ye gittik. Çok nazik ve ilgili bir beyefendinin işlettiği mekanda çay-çerez muhabbeti yaptık ama uzun bir kahvaltı için çok daha ideal bir yer.

Bir gün tek başıma merkeze indim. Anneme-teyzeme düğün için pırıltılı eşarplar aldım. İnönü parkına girmeden ağaçlar altında, kaldırıma yayılmış bir kafede güzel bir kahve içtim. Spor sokakta bulunan Yves Rocher mağazasına uğrayıp ”kendimi şımartma” ürünleri aldım. Ebru butikte şahane bir siyah blazer ceket buldum. Altın bilekliğimi -Nihayet!- tamirciye bırakıp daralttırdım ve kolumdaki bileziğimi daha çok beğendiğim bir modelle değiştirdim. Çeyrek asır önce dolgularımı yapan diş doktorum Volkan Aşçı’dan randevu almıştım. Muayene oldum ama işlem yaptırmadım. Tam karşılarında küçük bir butiğin vitrininde hasır, şık bir çanta görmüştüm. Ona heves edip butiğe girdim ve bingo! Leopar desenli pantolon, beyaz keten gömlek, her şeye gidecek gri-mor bir tişört, iki adet atlet alarak çıktım.  Yüzlerce ürünün yer aldığı, yüksek sesli müzik çalınan koca mağazalardan bıktım; böyle küçük dükkanları daha çok seviyorum.

Yeğenim iş çıkışı bana katılınca Happy Moons’da oturduk. Evet, Düzce’de Happy Moons açılmış! Sonrasında Koton mağazasından kına için kocaman küpeler aldık ve İnsta’da gördüğüm köprü üzerindeki belediye kafede çay içtik. 21.00 otobüsünü de bu yüzden kaçırdım 🙂 O akşam zoom toplantım vardı; çalışkan öğrenci olarak telefondan katılıp otobüste dinledim ilk 15 dakikayı.

Evet, haziran ayında polar pijamalar giydim çünkü yağmur yağdı 🙂

Teyzeme sürpriz doğum günü yaptık. Diyetimi çok az bozdum ama kilo almadım 🙂 Bol bol mısır ekmeği yedim.

Düzce’de asma yaprağı toplama-demetleme zamanı. Annemin üzümleri görünce ”Kış gelmiş olmuş” demesi çok şaşırtıcıydı. Annemler doğanın takvimine göre yaşayan son kuşak olsa gerek . Bir şey anlatırken ”Kestane zamanıydı” diyebiliyorlar mesela.

 

Çok şükür altın gününe denk geldim. Yaşasın karbonhidrat ve şeker terapisi ! Daha da güzel olan 6 teyzemin neşesi: Abaza oyunundan mezdekeye, romandan çiftetelliye her türden dansla kudurabilmiş olmamız.

Annem erik koparmaya çalışıyor. İlaçsız-zehirsiz gıdanın peşine düştüğüm için çok severek tükettim. Üşenmedim, sırt çantamda evime de getirdim.

Medeniyeti bina dikmek ve tabela asmak zanneden, şehir estetiği kavramından zerre haberi olmayan liyakatsiz belediyelerin elindeki zevksiz şehirler…

Yeşile aşığım. Net.

Annemin büyüdüğü evi dolaştım. Bugünlerde harabeye dönüşmüş olsa da hemen girişteki salonunda ahşap döşemeleri gıcırdatarak oynadığımız oyunlar dün gibi aklımda. burası şimdi yağmalanmış/ ırzına geçilmiş bir kulübe ; ben de dedemin Avusturya yıllarından hatıra 2 tabloyu aldım ve annemin balkonuna astım. Gidenleri, kalanları, dönenleri, dönemeyenleri, dönse de aklı hep uzaklarda kalmış olanları anımsayalım diye.

 

Çocukların ağaç gölgesinde oyunlar kurması ve bir kutu dondurma ile sonsuz mutlu olmaları.

 

Daha güzel bir ses veya manzara yok.

Geleneksel Hakan Unlu Mamüller kahvaltımız.

Anne ile içilen kahveler ve cam güzelleri.

7 yıl önce çok mu gençtik gerçekten?

Gitme sebebim olan düğün iptal oldu çünkü damadın amcası düğünden 2 gün önce vefat etti. Tam bir şok oldu hepimiz için. Son 3 gün cenaze evindeydik. Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir dedik ve geçtik.

Dönüş günümde Sabiha’ya 3 saat önce vardım. Kuytu bir köşeye oturdum. Bilgisayarımı açıp yazılarımı düzelttim. Mısır ekmeği ve erik yedim. İçsel yolculuklara daldım -Umarım geri dönebilirim-.  Soldaki benim üniversitenin ilk yıllarında yazdığım günlüğüm. Neler yazmışım neler…

Uçakta yanımda oturan ben yaşlardaki adamın, ağır sırt çantamı baş üstü dolaba yerleştirmesine ve yere düşen boyun yastığımı sessizce alıp bana uzatmasına duygulandım. Harriet Lerner’in kitabını altını çize çize okudum.

İşte böyle. Koca 10 gün hop diye bitti. Darısı başka yollara ve yolculuklara 🙂 Okuduğunuz için teşekkürler.

Not: Seyahatim boyunca bu diziyi izleyip bitirdim. Julianne Moore’u izlemek güzeldi. Konu da fena değildi ama final farklı olsaydı keşke. Çok klişeydi.

Image with no description

 

 

 

 

Kategori:
Günlük · Seyahat

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir